#146342180
Yaratık
Gecenin ilerleyen vakitlerinden biriydi, tepesindeki ay olağanca parlaklığı ile kocaman bir deliği, bir geçişi andırıyordu sanki; gökyüzünün en uzak yerine, tam tepesine konuşlanmıştı. Ulaşılması çok zor olmasına karşın fırtınalı, azgın dalgaların arasında kalmış küçük bir sandaldaki umutsuz balıkçının, kıyıya ulaşmak için
öğle arasında siteye öylesine bir göz gezdirirken denk geldim hikayenize. Başladığım gibi de kelimeler, cümleler derken sonunda buldum kendimi. Elinize sağlık. Kısa fakat oldukça etkileyici bir hikaye olmuş okurken keyif aldım. Sonunda aklımda kalan soru da: "yüklerimiz mi bizi bir yaratığa çeviriyor, yoksa gölgemize yabancılaşmak mı?" oldu....
Çok teşekkür ederim. Böyle etki edip, beğenilmesine çok sevindim. Aslında biraz daha farklı söylediğiniz iki şeyden de. Yürüdüğü yolu hayat, yola çıkma sebebini hatırlayamayıșını yaşamı seçemeyișimizdeki çaresizliğimiz, attığı her adımı hayatta geçirilen birer zaman dilimi, taşlar yaşadığımız, öğrendiğimiz iyisiyle kötüsüyle birer tecrübe, gölge de bizim kendimize olan saygı ve sevgimiz ile hayata karşı verdiğimiz tepki sonrası dünyanın, yaşamın üzerinde bıraktığımız etki, o korkutma ya da kendinden, yaşadıklarından verilen şeye göre bıraktığımız iz yaptığımız seçim. Yani ahlak kavramı biraz da kendimize olan saygımıza, davranışımızın dönüp dolaşıp bizi bir şekilde etkileyișine vurgu yapmak istedim. Yani yaratıkta, melekte içimizde bir yerde mevcut, biz hangisini istersek onu çıkarıyoruz ortaya. O da bir şekilde dönüp dolaşıp bizi etkiliyor fazlasıyla. Hangisi çıkarmamız gerekiyor peki, hangisi doğru? Asıl meselede bu ya...
Eğer ki meraklıysanız, düşünüyor ve sorguluyorsanız ( ki özgürlüğün en büyük adımıdır) ve eleştiriyorsanız her zaman başınızdaki çobanlar (toplumların sözde yönetici ve idarecileri) tarafından hiçbir zaman sevilmeyecek ve her zaman ilk başta gözden çıkarılacak olanlar olacaksınız, olacağız. Çünkü hiçbir lider sürüyü dağıtacak ve karıştıracak bir isyancıyı sevmez. Bu şartlarda bunlara karşı bilinçli olmak en güzeli sanırım.
Bizim gibi devletine tapan toplumlar için yazmış olsa gerek. Devlet mi insan için var yoksa insan mı devlet için var sorusunu yanlış cevaplayan bir kafa yapısına sahip kişilerle dolu bir toplum sonuçta. Ben de üste yazdığınızda katılıyorum
Çok doğru, devleti devlet yapanın içindeki insan olduğunu, biz olduğumuzu unutup gereksiz yere, gereksiz insanları kendimizden bile üstün tutuyoruz maalesef. Bunun gibi saçmalıklar yerine keşke kendimize, sevdiklerimize, kitaplara, eğitim ve sanata zaman ayırabilseydik keşke.