“Bir saniye içinde sol profiliyle başlayıp bütün yüzüyle biten bir dönüştü bu. Ve gözlerimiz birbirine yirmi santim mesafeden baktığında, arada bir bütün kulübü aydınlatan spotların hepsi yandı.
Her yer beyaz oldu. İki yüz dışında. Benim ve Eflâ'nınki ! Kalabalığın, bedenini benimkine yapıştırdığı kadın Eflâ'ydı.
Bugüne kadar âşık olunacak tek kadın. En vahşi zamanlarımda bile hayatla aramda bir köprü olmuş tek insan. Ne müzik kaldı.
Ne bağıran insanlar. Sadece bembeyaz bir ışık ve iki siyah surat.
İki kalp atışı duydum. Aynı anda atan.
Ve ışık söndü. Müzik başladı. Yer, titremeye kaldığı noktadan devam etti. Birbirimizin ismini yüksek sesle fısıldadık. Elini tuttum. Çıkış kapısının üzerindeki kırmızı ışığı gözlerimle takip ederek kalabalığı yarmaya başladım. Kalp atışlarım kalaşnikof ayarında bir gürültü çıkarıyordu. Her merminin boş kovanı içime düşüyordu. Elini sıkıyordum. Dönüp bakmıyordum. Sadece arkamdaydı ve ben, onu bu cehennemden çıkarıyordum. Dönüp bakmak istemiyordum. Dönüp bakarsam eğer, o Yunan efsanesindeki, kadınını cehennemden çıkaran adam gibi kaybedeceğimden
korkuyordum Eflâ'yı. Yanılmış olmaktan, ona çok benzeyen bir kadının elini tutuyor olmaktan korkuyordum. Bu karşılaşma bana normal geliyordu. Mucize değildi ! Dünyanın en âşık adamı ve en âşık olunacak kadınının karşılaşması mucize değildi. Hayattı !”