Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hiçbir tatlısu entelektüeli düşünce ve söyleme özgürlüğünün üstüne abanan boğucu havadan gerçekten rahatsız olmadı; hiçbir muhafazakar “Türk bayrağının miadı doldu, artık Türkiye bayrağı olabilir” diyen kafayı lanetlemedi. Türk olmadığı için şükredenlerin hiçbir zaman Anglo-Amerikan mandacılığıyla bir kavgası olmadı. Çünkü her iki kafa da ejderhanın kendisi olmaya dünden razı idi.
Biz, paraları az olsa da onurlu babaların çocuklarıyız. Gösterdikleri yollarla bize iyi kapılar açtılar. Açtıkları yoldan gidemiyorsak bu kendi kabahatimizdir. Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran insanların idealini takip etmemiz gerekiyor. Çünkü onlar devrin modası olan demokrasi düşmanlığına değil, kurdukları cumhuriyetin demokrasi niyetli bir devlet olarak devamına çalıştılar. İki harbin arasında birtakım sakat ittifaklara girerek boş işler, hayaller ve savaşlara katılmaktan ziyade sulh istediler. Ülkeyi harbin dışında tuttular. Bunun bize getirdiği kazanç ortadadır. Hepsini şükranla anıyoruz ve anmalıyız.
Sayfa 273 - KronikKitabı okudu
Reklam
Atatürk'e sadece bizim halkımız yabancı kalmış sanırsam.
Birinci Dünya Savaşı'nda mağlup olup geri çekilmiş, iki dünya ve iki kültüre sahip yetişkin nüfusunu kaybetmiş bir Türkiye'nin içinden yeni bir şeyler kurmaya kalktık. Atatürk'ün sanat konusunda yaptığı şeyler o kadar önemliydi ki, mesela Afganistan'da Amanullah Han ya da İran Şahı Pehlevi ona hayrandı. Evet, monarşiydiler, ama sonuçta Atatürk'ü ve Türkiye'yi kendilerine örnek alabiliyorlardı.
Sayfa 269 - KronikKitabı okudu
Talat Tekin'den 60 yıl evveli:
Atsız, Orhun dergisindeki tefrikanın önsözünde "Mehazlarım herkesin bildiği mehazlardır. Burada yeni olan şey görüş ve usuldür." diyerek tevazu gösteriyorsa da "görüş ve usul”ün dışında da eserin önemli olduğunu belirtmeliyim. "Herkesin bildiği kaynaklar"daki bilgilerin bir araya getirilip sıraya konularak Hunların,
Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar: Kitabın tam adı Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar-Birinci Bölüm: En Eski Zamanlardan Başlayarak Apar Sülâlesinin Düşmesi Tarihi Olan Milâdî 552'ye Kadar şeklindedir. Kitabın hazırlanma ve yayımlanma macerasını önsözün sonunda Atsız şöyle anlatır: "Bu kitabı 1933'te yazmağa başlamıştım. Malatya Orta
900 üncü Yıl Dönümü (1040-1940): 1940'ta Aylı Kurt yayınlarından çıkmış, Arkadaş Basımevi tarafından basılmış 32 sayfalık küçük bir kitapçıktır. Atsız Türkiye Devleti'nin 1040'ta kurulduğunu kabul eder. Buna göre 1940, devletimizin kuruluşunun 900'üncü yıldönümüdür. Japonlar kuruluşlarının 2600'üncü, Portekizliler 800'üncü yıldönümünü kutlarken Türkiye'nin 900'üncü yıldönümünü kutlamak için hiçbir şey yapmaması, üniversitenin ve Türk Tarih Kurumunun sessiz kalması karşısında Atsız, hiç olmazsa bir kitapçıkla kendisinin bu görevi yerine getirmiş olduğunu ifade eder. Bu küçük eser, Türkiye Devleti'nin 11. yüzyıl başından İstiklal Savaşı'nın sonuna kadarki tarihinin kısa bir özetidir. Destani bir anlatımla kaleme alınmıştır. Atsız 04 Mayıs 1952'de aynı konuda Ankara'da "Devletimizin Kuruluşu" adıyla bir konferans vermiş ve bu konferans metni 1955 yılında basılmıştır. Konu aynı olmakla birlikte iki metin birbirinden çok farklıdır.
Reklam
Büyük Ortadoğu projesinde Türkiye nasıl bir konumda
Biz başından beri diyorduk ki, Büyük Ortadoğu veya Amerika Birleşik Devletleri'nin söylediği bölgeye hakim olmasının ön koşulu Türkiye'yi kontrol etmesidir. Irak savaşında da, bütün bunların hedefi Türkiye'dir demiştik. Ve yine Türkiye'yi yanınıza almazsanız bu coğrafyada hiçbir operasyon yapamazsınız demiştik. İki nedenle yapamazsınız, birisi coğrafi konumu itibariyle, ikincisi burada askeri operasyon yapacaksanız Türk askerine ihtiyacınız vardır. Başka asker kullanamazsınız. Amerikan askeri de kullanamazsınız, hiçbir asker kullanamazsınız. Sadece Türk askeri kullanabilirsiniz. Türk askeri, burada, bütün dengeleri bulunduğu yerin lehine değiştirir. Onun için Türkiye'yi kontrol etmesi lazım. Eğer Türkiye'yi Amerika Birleşik Devletleri yanında tutmaya muvaffak olursa gerilemesi söz konusu değildir, en azından ortalarda bir yerde kalır. Yani kaybetmiş sayılmaz davayı ama Türkiye'yi kaybettiği zaman davayı kaybeder. Onun için ben bundan sonraki çatışma alanı dediğiniz operasyonların en büyüğünü ve önemlisini Türkiye'de görüyorum. Bu güne kadar da çok önemli şeyler oldu. Ve şu anda da bir takım operasyonlar devam ediyor, yok dürüstlük, namus operasyonu... bunların hepsinin arkasında belirli ölçüde siyasi hesaplar yatmaktadır. Geçmişten beri siyasi hesaplar çok yoğun bir biçimde Türkiye'de olmaktadır, bundan sonra da olmaya devam edecektir.
1923 yılında gelen yenilik Meclis’ten ibaret değildir, rejim değişmiştir. Saltanat bitmiş, Cumhuriyet gelmiştir. Devlet ortadan kalkmamış, bir devamlılık içinde sadece rejim değişmiştir. Başkaları bize “Türkiye” diyordu; ilk defa biz de kendimize “Türkiye” dedik. Ama 1923 sonrası yaşananlar 1923 kadar önemlidir. Mustafa Kemal Paşa, Medenî Kanun’u getirdi, hukukun Romanizasyon sürecini tamamladı.O dönemde iktisadi sistemin ıslahına geçildi ve köyden aşar kaldırıldı. Eğitim ve sağlıkta da ciddi reformlar yapıldı. Her toplumun yenilenmesi gerekir. Yenilenme olmadan hiçbir kurum yaşamaz. Türkiye Cumhuriyet’le değişmiştir. İkinci Dünya Savaşı’na girmedik, birikim yaptık ve o birikimle yeni endüstriye geçtik.İki asırdır Batı orduları karşısında savaşabilmek ve direnebilmek için yeni ilimleri, teknikleri öğrenmek zorundaydık. Nitekim öğrendik ve geliştirdik. Batılılaşmak için Batılılaşmadık, ayakta kalmak için Batı’nın kurumlarını aldık ve devam ediyoruz. Bugün de bu kurala uymak, Batı-Doğu kavgasından kaçınmak zorundayız.
Türkiye Asla Boyun Eğmeyecektir: 03 Temmuz 2017 tarihinde asistanım Nuray Tamir genel ağa girmiş ve bu kitabın hiçbir kütüphanede kaydının bulunmadığını bana bildirmişti. Türkçü sahaflardan Erdal Beye telefon ettim. Kitap onda da yoktu. Bir gün sonra "Turancılar Toplumcu Düşünce ve Eğitim Derneği'nde konferansım vardı. Konferans
Ölmezsek bize düşen görev 2040'da 1000. yıl çalışması yapmak olacak.
900 üncü Yıl Dönümü (1040-1940): 1940'ta Aylı Kurt yayınlarından çıkmış, Arkadaş Basımevi tarafından basılmış 32 sayfalık küçük bir kitapçıktır. Atsız Türkiye Devleti'nin 1040'ta kurulduğunu kabul eder. Buna göre 1940, devletimizin kuruluşunun 900'üncü yıldönümüdür. Japonlar kuruluşlarının 2600'üncü, Portekizliler 800'üncü yıldönümünü kutlarken Türkiye'nin 900'üncü yıldönümünü kutlamak için hiçbir şey yapmaması, üniversitenin ve Türk Tarih Kurumunun sessiz kalması karşısında Atsız, hiç olmazsa bir kitapçıkla kendisinin bu görevi yerine getirmiş olduğunu ifade eder. Bu küçük eser, Türkiye Devleti'nin 11. yüzyıl başından İstiklal Savaşı'nın sonuna kadarki tarihinin kısa bir özetidir. Destani bir anlatımla kaleme alınmıştır. Atsız 04 Mayıs 1952'de aynı konuda Ankara'da "Devletimizin Kuruluşu" adıyla bir konferans vermiş ve bu konferans metni 1955 yılında basılmıştır. Konu aynı olmakla birlikte iki metin birbirinden çok farklıdır.
Reklam
En çok üzerinde durulan nokta, kapitülasyonların kaldırılmasını, tam bağımsızlığımızı isteyen madde oldu. Mösyö Franklin Bouillon, bu konuların incelenmeye ve düşünülmeye değer olduğunu belirtti. Ben bu noktaya yanıt verdim. Söylediklerimin özeti şuydu: "Tam bağımsızlık, bizim bugün üstlendiğimiz görevin özüdür. Bu görev, bütün ulusa ve
Türk ve Yunan halklarının ne çıkarı var aramızdaki bu düşmanlıktan? İki devletin yöneticilerinin de suçu var bunda. Bugünlerde Korfu'da Avrupa Birliği'ne üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının toplantısı var. Şimdi Yunanistan Türkiye'yi veto ediyor. Bir gün Kıbrıs Avrupa Birliği'ne girecek o da Türkiye'yi veto edecek. Böyle bunun sonu gelmez. Barış içinde yaşanmalı. İnsanların iyisi var, kötüsü var. Dünyada savaşlar ne zaman ortadan kalkarsa o zaman insan olunacak, o zamana kadar hayvan kalınacak. İki tarafında kötü yanları var. Türk tarafını tutup Yunanlılara küfür etmek kolaydır. Böyle bir kitap da yazabilirsin. Ama böyle kitaplar kilo ile satılıyor. Yunan tarafına tutup Türk tarafını suçlayabilirsin. Kolaydır. Zor olan iki tarafın da iyiliğini, kötülüğünü görmek, yazabilmektir.
Türk Ordusu Kıbrıs'ta: 20 Temmuz 1974 sabahı Türk ordusu, havadan ve denizden Kuzey Kıbrıs'a girer. 22 Temmuz akşamı, Türk hükümeti ateşkes kararı verir. 14 Ağustos 1974 sabahı Türk ordusu ikinci harekâtı başlatır. Atila Hattı olarak belirlenen sınırda durulur ve Kıbrıs adasının % 38'i Türklerin eline geçmiş olur. Birinci
Atsız Affediliyor: Af kampanyası nihayet neticesini vermiş, yukarıdaki yazı, rapor ve dilekçeleri de gören Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk 21 Ocak 1974 tarihinde Nihal Atsız'ı affetmiştir. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Adalet Bakanı'nın imzalarının bulunduğu 13020 sayılı af kararının metni aşağıdadır: "1-Milli duyguları zayıflatmak için
Bostancı'daki Ev Hasan Oraltay da Bostancı'dan Daire Alıyor Atsız, Ali Bek Hakimle Daireyi Geziyor 1971 yılında Atsız bir de yeni yapılmakta olan ev işiyle uğraşmaktadır. Nejdet Sançar'ın Bostancı'da bir arsası vardır ve arsa üzerine dört katlı bir apartman yapılmaktadır. Apartman bitince Sançar ve Atsız orada
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.