Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dizginlenemeyen Dil
Kardeşlerim, biz öğretmenlerin daha titiz bir yargılamadan geçeceğini biliyorsunuz; bu nedenle çoğunuz öğretmen olmayın. Çünkü hepimiz çok hata yaparız. Sözleriyle hata yapmayan kimse, bütün bedenini de dizginleyebilen yetkin bir kişidir. Bize boyun eğmeleri için atların ağzına gem vururuz, böylece bütün bedenlerini yönlendiririz. Düşünün, gemiler de o kadar büyük olduğu, güçlü rüzgarlar tarafından sürüklendiği halde, dümencinin gönlü nereye isterse küçücük bir dümenle o yöne çevrilirler. Bunun gibi, dil de bedenin küçük bir üyesidir, ama büyük işlerle övünür. Düşünün, küçücük bir kıvılcım koca bir ormanı tutuşturabilir. Dil de bir ateş, bedenimizin üyeleri arasında bir kötülük dünyasıdır. Bütün varlığımızı kirletir. Cehennemden alevlenmiş olarak yaşamımızın gidişini alevlendirir. İnsan soyu, her tür yabanıl hayvanı, kuşu, sürüngeni ve deniz yaratığını evcilleştirmiş ve evcilleştirmektedir. Ama dili hiçbir insan evcilleştiremez. Dil öldürücü zehirle dolu, dinmeyen bir kötülüktür. Dilimizle Rab'bi, Baba'yı överiz. Yine dilimizle Tanrı'ya benzer yaratılmış insana söveriz. Övgü ve sövgü aynı ağızdan çıkar. Kardeşlerim, bu böyle olmamalı. Bir pınar aynı gözden tatlı ve acı su akıtır mı? Kardeşlerim, incir ağacı zeytin ya da asma incir verebilir mi? Bunun gibi, tuzlu su kaynağı tatlı su veremez. (Yakup 3:1-12)
Sayfa 1308 - Yeni Yaşam YayınlarıKitabı okudu
Ah incir kuşları ve tüm masumlar...
Sen delirdin mi be kadın?" dedi olay yerine koşup gelenlerden biri ağlayarak. "Cansız kuşları neden topluyorsun?" Zineta abla kısa bir süre boş gözlerle kadına baktı. Sonra elinde tuttuğu cansız kuşu da siyah torbanın içine koydu. "Öyle söyleme," dedi tuhaf bir bakışla. "İncir kuşları da benim evlatlarım sayılır."
Sayfa 170
Reklam
Taş ve sopa  İki köylü karşı karşıya Kavak ağaçları şahit  Bir de ibibik kuşu İncir yalnız  Badem yeşil kabuklu Camdaki hayalinle  İki öfkeli boğa Sevdalılar kapışıyor  Tabiatın ortasında Irmak göz kırpıyor akıyor  Çoban köpeği şöyle bir bakıyor Yaman indi omzuna sopa  Güçlü çarptı taş başına Hayalin akıyor kanda  Yüzün zonkluyor yarada  Taş ve sopa  İki köylü karşı karşıya..
Bir incir kuşu pencerenin pervazına konmuş bana bakıyordu. “Ne olur, tutsak düşmüşlüğüm yüzünden beni hor görme,” diye kendi kendime söylendim.
Sayfa 198Kitabı okudu
Dizginlenemeyen Dil
Kardeşlerim, biz öğretmenlerin daha titiz bir yargılamadan geçeceğini biliyorsunuz; bu nedenle çoğunuz öğretmen olmayın. Çünkü hepimiz çok hata yaparız. Sözleriyle hata yapmayan kimse, bütün bedenini de dizginleyebilen yetkin bir kişidir. Bize boyun eğmeleri için atların ağzına gem vururuz, böylece bütün bedenlerini yönlendiririz. Düşünün, gemiler de o kadar büyük olduğu, güçlü rüzgarlar tarafından sürüklendiği halde, dümencinin gönlü nereye isterse küçücük bir dümenle o yöne çevrilirler. Bunun gibi, dil de bedenin küçük bir üyesidir, ama büyük işlerle övünür. Düşünün, küçücük bir kıvılcım koca bir ormanı tutuşturabilir. Dil de bir ateş, bedenimizin üyeleri arasında bir kötülük dünyasıdır. Bütün varlığımızı kirletir. Cehennemden alevlenmiş olarak yaşamımızın gidişini alevlendirir. İnsan soyu, her tür yabanıl hayvanı, kuşu, sürüngeni ve deniz yaratığını evcilleştirmiş ve evcilleştirmektedir. Ama dili hiçbir insan evcilleştiremez. Dil öldürücü zehirle dolu, dinmeyen bir kötülüktür. Dilimizle Rab'bi, Baba'yı överiz. Yine dilimizle Tanrı'ya benzer yaratılmış insana söveriz. Övgü ve sövgü aynı ağızdan çıkar. Kardeşlerim, bu böyle olmamalı. Bir pınar aynı gözden tatlı ve acı su akıtır mı? Kardeşlerim, incir ağacı zeytin ya da asma incir verebilir mi? Bunun gibi, tuzlu su kaynağı tatlı su veremez. (Yakup 3:1-12) Öğretmen: Burada, inanlılar topluluğunda* ruhsal konuları öğreten kişi demektir.
Sayfa 1308 - Yeni Yaşam YayınlarıKitabı okudu
Pencereden dışarı baktım. Bir incir kuşu pencerenin pervazına konmuş bana bakıyordu. “Ne olur, tutsak düşmüşlüğüm yüzünden beni hor görme…”
Sayfa 212Kitabı okudu
Reklam
"Evet, güzel incir kuşu...Dünyanın en bahtsız kadını olduğumu sen de görebiliyor musun?Artık mağlup biri olup çıktım."
Sayfa 213 - AlfaKitabı okudu
Bir incir kuşu penceremin pervazına konmuş bana bakıyordu “ Ne olur , tutsak düşmüşlügüm yüzünden beni hor görme “ diye kendi kendime söylendim.
kavga
Taş ve sopa İki köylü karşı karşıya Kavak ağaçları şahit Bir de ibibik kuşu İncir yalnız Badem yeşil kabuklu Camdaki hayalinle İki öfkeli boğa Sevdalılar kapışıyor Tabiatın ortasında Irmak göz kırpıyor akıyor Çoban köpeği şöyle bir bakıyor Yaman indi omzuna sopa Güçlü çarptı taş başına Hayalin akıyor kanda Yüzün zonkluyor yarada Taş ve sopa İki köylü karşı karşıya..
Büyük Hanım’ın bundan sonraki günleri görünüşte eskisi gibiydi; yine aynı şekilde bahçede oturuyor, nakış işlerini yapıyor, gazeteleri ve televizyonları izliyor, mahallenin çocuklarına yasemin, incir, nar veriyordu ama içten içe hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmadığı duygusuna kapılıyordu. Ev aynı olsa bile kendisi değişmişti. Ağaçların yapraklarında biriken sabah çiyi, martı çığlıkları, geceleri duymaya alışık olduğu büyük gemilerin ağır çalışan uskurları, saka kuşu ve bülbül ötüşleri, geceleri çatıda yürüyen albatrosların iriyarı bir insanınkini andıran ayak sesleri, hem aynıydı hem değildi. Evde tek başına sıkıldığını fark etti ve bu çok garip bir keşif oldu onun için.
Reklam
İncir Kuşları...
Ansızın Zineta abla gözümün önünde belirdi. Simsiyah saçları birdenbire ağarmış,yaşadığı kederden dolayı ağzı yamulmuştu.İnanılmaz bir soğukkanlılıkla,çocuklarının bedenlerinden koparak incir ağacının dallarına yapışan parçaları ve kuşların cansız bedenlerini tek tek elleriyle topluyor, siyah bir torbaya koyuyordu. "Sen delirdin mi be kadın?" dedi olay yerine koşup gelenlerden biri ağlayarak."Cansız kuşları neden topluyorsun?" Zineta abla kıda bir süre boş gözlerle kadına baktı.Sonra elinde tuttuğu cansız kuşu da siyah torbanın içine koydu. "Öyle söyleme,"dedi tuhaf bir bakışla. "İncir kuşları da benim evlatlarım sayılır."
Sayfa 167 - AlfaKitabı okudu
İncir Kuşları
"İki masum çocuk, incir ağacının üstünde can vermişlerdi. Vücutlarından kopan parçalar, incir ağacının her bir dalında yaylanarak sallanıyordu. Korkunç manzara karşısında şoka girmiştim. Ansızın Zineta abla gözümün önünde belirdi. Simsiyah saçları birdenbire ağarmıştı. İnanılmaz bir soğukkanlılıkla, çocuklarının bedenlerinden koparak incir ağacının dallarına yapışan parçaları ve kuşların cansız bedenlerini tek tek elleriyle topluyor, siyah bir torbaya koyuyordu. "Sen delirdin mi be kadın?" dedi olay yerine koşarak gelenlerden biri ağlayarak. "Cansız kuşları neden topluyorsun?" Zineta abla boş gözlerle kadına baktı. Sonra elinde tuttuğu cansız kuşu da siyah torbanın içine koydu. "Öyle söyleme" dedi tuhaf bir bakışla. "İncir kuşları da benim evlatlarım sayılır."
Bir incir kuşu pencerenin pervazına konmuş bana bakıyordu. “Ne olur, tutsak düşmüşlüğüm yüzünden beni hor görme,” diye kendi kendime söylendim.
Sayfa 212Kitabı okudu
99 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.