Bir adı olmayan kırklı yaşlarındaki kahraman ilk önce bizlere, isyanlar, tiksinmelerle dopdolu yeraltı dünyasını tanıtır. İkinci bölümde yer üstüne çıkan kahraman gençlik dönemlerini gözden geçirip önceden arkadaş olduğu birkaç kişi ile yarım kalmış hesapları görmeye çalışıp, neden bu hale geldiğini anlamaya çalışır.
Ona göre insanlar ne kadar ahlaklı, erdemli, dürüst ve mantıklı gözükürse gözüksün sonuçta insanların hepsi nankördür.
Kahramanımız kırklı yaşlarındadır ve gençlik günlerini de sorgulamaktadır.Yeraltına sığınmasının nedenleri ise her zaman geri planda kalmış olması zeki biri olduğu halde toplum ve arkadaşları tarafından dışlanmış olmasıdır.
Çok zaman birilerine ihtiyaç duyup onlarla birlikte yemek içmek sohbet etmek arkadaşlarının arasına girmek istemektedir ama ne yazık ki hepsinden hüsranla ayrılmıştır. Çünkü diğerlerine benzemeyi becerememekte onlardan çok farklı bir dünyada yaşamaktadır
Gittiği yerde bir kızla tanışmış kıza ev adresini de vermiştir. Bir yandan kızın gelmemesini dilerken bir yandan da her gün onu beklemiş kıza aşık olduğunu dahi kendine itiraf edememiştir.
Kitabın birinci bölümünü boş kafayla okumakda fayda vardir.İkinci bölüm zaten öyküsüdür.
Dostoyeveski'nin çıkardığı ana özet herşeyden ve herkesden nefret etmektedir kendisinden bile ve kendisinin cevaplayamadıği soruları kendisine defalarca sorar.Ölmek onun için bir kurtuluşdur ve yaşamak ise ona uzun gelmektedir.İnsan ise ahmaktır...