Bazen ne düşüneceğini dahi unutuyor insan. Koca koca acıların üzerine ne söylenir ki, diyorum kendi kendime..
Herşeyin bir tutam ama, acının yoğun olduğu memleketin adı ; Beyrut..
"İnsanlar hep Beyrutlular gibi olacak,tanrılarına bölündüklerinde, sonra daha küçük tanrılarına.. Yeterince bölündüğünde tanrılar, kurşunların tanrılara ait
İnsan neden yaşar?
Yaşamamızın bir manası var mı acaba, ucunda ölümün olduğu bu yaşamda bile canımızı sıkacak onlarca şeyle uğraşırken.
Kendi kendimize şu soruyu sormayı unuttuveriyoruz.
Biz insanlar neden yaşıyoruz?
Bugünün yarınına uyandım ama ya eğer yarının ertesi gününe uyanamazsam?..
Ya peki bu naif bedenim günün birinde toprağa
" Bahse girerim, beni sevmekte
zorlanmayacaksınız kıymetli okur.
Zira, sizden önce öleceğimi biliyorsunuz."
Bendeniz, Ruhi Mücerret. Yaşayan son Istiklal Harbi gazisiyim. Tarihin dikiz aynasındaki canlı tek siluet.
Tam 100 yaşındayım. Yani, elinizdeki kitap bitmeden kozalak mahallesine taşınmış olacağım. Ve mezar taşıma "Sizi
Anlamlı, etkileyici bir romanı anlatacağım size; Şeyda Açıkkol Altunok’un kaleminden; BİR…
“Bazen biri çıkıp geliverir. Yalnızca gelir… O geliş, bilinen bütün hikâyelerin finalidir kimi zaman. Karşı koyamazsınız… Bazı hayatların diğerlerini kuşatması kaçınılmazdır. Siz farkına bile varamadan her şey değişiverir...”
Yukarıdaki satırlarla
Ölüler Konuşamaz kitabını okurken bazen bu kadar detay'a ve geçişe ne gerek var desem de olayları anlamakta gerçekten gerekiyor. O kadar iyi ilerledi ki kitap sıkılmadan bitirdim, özellikle Burcu, Yankı ve Hakan üçlüsü yuh yani dedirtmedi değil. 😇
Burcu bunu nasıl yaparsın, Yankı kör müsün bu nasıl bir alışkanlıktır, Hakan cidden nasıl bu kadar
Sabahattin Ali’ye karşı hep bir önyargım oldu. Popüler kültürün var ettiği bir kişi olarak düşündüm. Kitapları hep çok satanlar da herkes onu okuyor. Belki de sırf bu yüzden ondan özellikle uzak durdum. Onu diğer Türk Edebiyatı yazarlarından farklı görmüyordum. Çok okunmasının tek nedeninin toplumun onu ön plana çıkarması olduğunu düşünmüştüm.
İlk
İnsan ne yaşarsa çoğunlukla yarım yaşıyor,hakkını veremiyor.Yarın seviyor, yarım düşünüyor.İnsan özünden çok başkalarına yaklaşmaya çalıştıkça kendini o tül perdelerin arkasında unutuyor.Uzun sohbetlerde derdini anlatabildiğini sanıyor çoğu kez, oysa kim bilir kendisi diye hangi hayali kahramanlarını anlatıyor başkalarına.Bazen yalnız kaldığında kendi elini tutup okşayacağına, o el ile yersiz bir bilek güreşine giriyor.İkisinin de aynı bedende olduğunu unutup, hangi elin daha kuvvetli olduğunu anlamak gibi içi boş bir maceraya kapılıp, hiç yoktan kendiyle savaşmaya başlıyor.Oysa hepimizin herkesten önce kendi annesi, kendi arkadaşı, kendi yoldaşı olması gerekiyor.Her şey, ama her şey buradan başlıyor.