_Hayat, sürprizlerle dolu bir kumardır ve hayatın ne olduğunu sadece kumarbazlar bilir.
_Eğer cesur değilsen samimi olamazsın, sevemezsin, güvenemezsin, gerçeğin peşine düşemezsin. O yüzden önce cesaret gelir. Ve diğer her şey onu izler.
_Risk al. Belirsizlik deme; merak de. Güvencesizlik deme; özgürlük de. Bu güvencesizlik, hayatın
Günümüzün önemli sorularından birisi şu: Onca maddi ilerlemeye rağmen, insanlar neden önceki nesillere göre daha mutsuz?
Özgürlük var, ama bağlılık yok. Haklar var, ama diğergamlık yok. Refah var, ama amaç yok.
Bolluk çağında ruh açlıktan kıvranıyor. Maddeci yönelim insanı ıssızlaştırıyor. Ruh çoraklaşıyor. Maddeci değerler derinlerimizde saklı duran emniyetsizlik hissini uyandırıyor ve bizi ancak çok sahip olmakla mutlu olabileceğimiz yanılsamasına götürüyor. Bunun için de zaman satıp para almamız gerek. O kadar çalışıyoruz ki, sevdiklerimize ayıracak zamanımız kalmıyor. Anne babalık ve arkadaşlık gibi paraya tahvil edilemeyen her şey değer kaybediyor. Koşuşturma ve zaman yokluğu içinde kişisel özgürlüğümüz sınırlanıyor. Servet, ün ve imaj uğruna halislik/sahicilik ve özerklik feda ediliyor.
_Bir gün ressamlar Türk'ün simasını kaybederlerse, yıldırımı alıp yapıversinler. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne en aşağı 7 bin senelik bir Türk beşiğidir. Bu beşik tabiatın
HÜZÜN KOKULU AŞK
Hayatım boyunca çeşitli korkular yaşadım içimde. Hem de en acımasız olanlarını… Yine de kimseye söylemedim. Hiç kimseyle paylaşmadım, yaşadıklarımı. Daha çocukken o küçücük yüreğime korkunun her türlüsü yerleşti. O zamandan beri bu duyguyla iç içe yaşadım.
Bu yüzden de korkuyu içinde saklayan kişileri ben gözlerinden tanırım.
Onu
Böyle bir başlığı seçmememde birçok neden var, ama asıl sebep arkadaşımdan ödünç aldığım kitabı okurken, altını çizdiği cümlelerin hepsinin mutsuzluk bildiren cümleler olduğunu fark etmem oldu. Etrafımda çok olmasa da okuyan insanlar var. Zaman zaman kitap üzerine söyleşiriz. Okumayan arkadaşlarımın sayısı haliyle okuyanlardan daha çok. İki grubu kıyasladığımda okuyanların daha karamsar ve daha mutsuz olduklarını görüyordum. Bunu açıklamak için pek kafa yormadım. Cehalet mutluluktur klişesiyle geçiştirdim. Hatta okumak başa bela diye söylendiğim de olmuştur. Okuduğum kitaplarda altı çizilecek cümle aramam. Hatta içinde altılı çizili cümleler olan kitapları okumayı da sevmem. Bende önce biri okumuş ve etkilenmiş, cümlenin ya da paragrafın altını çizmişse ben de oradan etkilenmem gerekecekmiş hissine kapılırım. Kütüphanemin büyük bölümü kendi aldığım kitaplardan oluşur.
Kimden ve nereden duyduğumu bilmediğim bir sözü hatırlıyorum şimdi. “ Mutluyken müziği, mutsuzken sözleri dinleriz.” Bunu kitap için de söylemek mümkün. Mutluyken kitap okumayız ya da kitap okurken mutlu olmayız. Gerçekleri sürekli bastırırız, görmezden geliriz. Gerçeklere katlanmak zordur. Kitaplarda sürekli gözümüze sokar bu kötülüğü. Bir insan Dostoyevski okuyup da mutlu olabilir mi ?
_Dünya büyük bir tiyatro sahnesi gibidir. Herkes bu sahnede rolünü oynar; rolü bitince de bu sahneyi sonsuza dek terk eder.
_İnsanı yoran yaşadığı hayat değil, taşıdığı maskelerdir. Tanrı size bir yüz vermiş; bir tane de siz eklemeyin.
_Beğendiğiniz bedenlere, hayalinizdeki ruhları koyup, aşk sanıyorsunuz.
_Madem bu dünya bile yok olacak bir
acıya kahkaha atabilmek sanatsa eğer...
ben çok pahalı bir tabloyum.
herkes,
herkesi aynı sevemez...
kimileri gururunun yettiği kadar sever;
kimileri de ömrünün yettiği kadar.
bizler...
güvensiz kalplerimizi,
Bir öykü:
yağmurlu bir gündü hatırlıyorum
öyle güzel yağıyordu ki
dümdüz, rüzgarsız, tane tane..
yinede o zaman kısa olan saclarimin arasindan alnıma ve kirpiklerime ve dudaklarimda tadını bırakacak kadar; ama marketin (şimdi okul var) önündeki eğim dışında yağmur suyunu gösteren bisey yokcasına yağıyordu neden orası öyle eğimliydi ki, ki
Yüz otuz yaşındaymış bilge dut ağacı (Morus Alba).
Bin sekiz yüz doksan doğumlu! Ağaç dikmek ölümsüzlük bir nevi!
İmkân olsa bir gece gelip sırtımı dayayıp dertleşmek isterdim.
Ben onun dilinden anlamam lakin onun benim halimi anlayacağı muhakkak.
Yalnızlığı sormak lazım dut ağacına!
Yaşıtlarını bir bir kaybettikten sonra bizim aklımızın