İnsanoğlu yalnız değildir. Bir ada gibi bağımsız ve kendi başına değildir. Dünyanın herhangi bir parçası bütünün bir bölümüdür Küçük bir toprak parçası denize aksa koca bir kıta küçülür. Bütün bir ülke yok olsa, arkadaşların ölse senin evin ve yaşadığın ülke yok olmuş gibi üzülmelisin. Çünkü ben de o büyük bütünün bir parçasıyım. İşte bu yüzden; asla, Çanlar Kimin İçin Çalıyor? diye sorma. Çanlar senin için çalıyor.
Her varlık için en değerli, en yüksek varlık kendininkidir. Başka varlıkların değerlerini kendi varlığını temel alarak ölçer, ona göre yargılar verir. Bu temel ve ölçü olmadıkça hayal gücümüz iş göremez. Başka bir çıkış noktası da yaratamaz. Kendimizin dışına, ötesine gidemeyiz. Bu yüzden insanlar şöyle düşünmüşler: Varlıkların en güzeli insandır. O halde Tanrı onun şeklindedir. Kimse erdemsiz mutlu olamaz, erdem de aklın dışında değildir; akılsa insandan başka varlıkta yoktur. O halde Tanrı insan biçiminde olacak. Ksenophanes bunu pek hoş anlatır; der ki: Eğer hayvanlar da tanrılar icat ediyorsa - ederler a - onları kendilerine benzetip, övünürler. Niçin, mesela, bir kaz şöyle düşünmesin: “ Evrende her şey benim içindir. Toprak, üstünde yürümeye yarar; güneşin işi bana ışık tutmak, yıldızların işi hayatım ve talihim üzerinde etkili olmaktır. Rüzgârlar, sular bana filan rahatlığı sağlar. Bu gökkubbe benim kadar hiç kimseyi kayırmaz. Ben evrenin gözbebeğiyim. İnsanoğlu benim yiyeceğimi içeceğimi arayıp buluyor. Oturacağım yeri yapıyor. Bana hizmet ediyor. Buğdayı benim için ekip biçiyor. Gerçi beni kesip yiyor, ama bu işi kendi eşlerine de yapıyor. Ben de insan oğlunu öldüren, yiyen kurtları yiyorum.”
Reklam
Toplum bilimciler, toprak ayrımcılığı denen olguya mahkum olmuş toplumların, durağan hale geldiğini ve sonunda ölüp gittiklerini göstermişlerdir. İşte burada, insanlığın evrimindeki en derin yasalardan biri karşımıza çıkmaktadır. İnsan, başka insanlara muhtaçtır. Irklar arası ilişkiler ve karşılıklı etki alışverişi olmadan, ilerleme diye bir şey de olmaz; çünkü insanoğlu kendisine şu ya da bu ölçüde yeterli olmasından çok, başkalarının etkisinde kalmakla kendinin bilincine varır. Doğu ve batıyı karşılaştırırsak , bunların her ikisinin de, akılsal ile akıl-dışı arasındaki gerilimi gösteren bir tarihleri olduğunu ve her birinin iç evriminin, bu gerilimle yönlendirildiğini gözlemleyebiliriz. Dolayısıyla, sanat tarihinin, bireysel insan varlığının kendini bütün dile getirişlerinin temelinde, ikiz bir karşıtlık bulunduğunu ileri sürmeye yönelen modern psikolojinin bulgularını doğruladığını söyleyebiliriz.
Sayfa 575Kitabı okudu
(* Mülk kelimeleri '' melik'' diye de okunabilir) Bakınız metin "adl" ile başlıyor, "adl" ile bitiyor. Yani başı (M adalet, sonu adalet. Öteki unsurlar çemberin neresinde olunsa olsun, dönüp dolaşıp gelecekleri yer adalettir. Şimdi gelelim açıklama faslına. 1. İnsanoğlu tek başına yaşayamaz (Yalnızlık Allah'a mah- sus). Çünkü insan medeniyyün-bit'tab'dır. Yani yaratılış itibarı ile cemiyet halinde yaşaması gerekir. Ve öyle de yaşar. 2. Cemiyet halinde yaşayan insana bütün fertlerin tâbi olacağı bir mevzuat lazımdır. Bu töre olabilir; kanun, örf, şeriat olabilir. 3. Bu mevzuatı ayakta tutacak (ona uyulmasını sağlayacak) bir organizasyona ihtiyaç vardır. Bu padişahtır, devlettir, hükümettir. 4. Fertler cemiyet halinde yaşayabilmek için, yani medeni olabilmek için kanuna, örfe, padişaha, devlete, hükümete itaat etmek zorundadırlar. 5. Padişaha (devlete-hükümete) itaati mümkün ve zaruri kılan padişahın (devletin-hükümetin) âdil olmasıdır. 6. Çünkü adalet mülk ve devletin salâhının teminatıdır (Adalet mülkün temelidir). 7. Mülkü korumak için askere ihtiyaç vardır. 8. Askerin varlığı için mal (toprak-mahsul-üretim) ve para lazımdır. 9. Üretimi yapan, toprağı ihya eden ve parayı sağlayan (vergi veren) râiyettir (yani halktır). 10. Vergiyi adaletle toplamak ve adaletle harcamak padişahın (devletin, hükümetin) görevidir. 11. Cihanın ayakta durmasının (yani nizâm-ı âlemin) asıl sebebi adalettir. Bu kadimden gelen bir formüldür. Osmanlı'ya kadar ulaşmıştır. Bu formül devlet-adalet-hükumet yahut padişah, -yani sen ona ne dersen de- ile halk arasındaki münasebeti belirliyor.
İnsanoğlu gençliği ile gurur duyar. Güzelliği hoşuna gider. Farzet ki kabir yaklaştı ve toprak bedenini örttü. Farzet ki amelinle yüzleştin…Yazıklar olsun sana…Kalbini düzelt. Çünkü Allah Teâlâ’nın kullardan istediği kalplerini düzeltmesidir.
344 syf.
·
Puan vermedi
·
5 saatte okudu
Diren Filistin… Sen nelere Direnmemişsin ki ! Sözlerime önce Cahit Zarifoğlu’nun “Kudüs, bir sınav kağıdı, her Mümin kulun önünde” sözüyle başlamak istedim. Çünkü Filistinin ve Kudüs’ün şu anda esaret altında olması Allah’ın değil, müslümanların sınavıdır. Nitekim Kudüs’ün Rabbi onu er geç özgür kılacaktır. Kudüs’ün, tarihimizde, inancımızda,
Arzın Kapısı Kudüs - Mescid-i Aksa
Arzın Kapısı Kudüs - Mescid-i AksaTalha Uğurluel · Timaş Yayınları · 20161,746 okunma
Reklam
839 öğeden 821 ile 830 arasındakiler gösteriliyor.