Sus Ankara; tut nefesini, kımıldanma
Kırmızı yansın trafik ışıklarının tamamı
Sokaklarında araba uğultusu yükselmesin.
Keşmekeşi dursun Kızılay'ının
Yaprak kımıldamasın bir süre
Ayak seslerini dinliyorum; o gül yüzlünün.
Sus Ankara, tut nefesini... Yalvarırım.
Bir yel esiyor Dikmen Sırtları'ndan
Onun nefesi mi, ne? Ilık, tanıdık.
Düzensiz esme rüzgar; dağıtma kokusunu
Değ de gel gül yüzüne, saçlarına...
Bir yel esiyor Dikmen Sırtları'ndan.
Delicesine çekiyorum ciğerlerime.
Elma Dağı'ndan güneş doğan Ankara'ya
Uykuya sondur güneş ışığı ve rüyaya.
Ey ulu ışık; sen bari anla beni
Uzat bu gün rüyamı, yarım kalmasın.
Başlasın diye çokluk içinde yalnızlık
Elma Dağı'ndan güneş doğar Ankara'ya.
"Tarikat adabının her kademesinde edep ön plandadır. Sufî, canlı olsun cansız olsun -ki onlara göre her yaratılmışın canı olduğu farz edilir- her şeye ve herkese karşı edebini korumak zorundadır. Kapının çarpılmadan yavaşça örtülmesi bir edeptir. "Kapıyı kapat" denilemez (Allah kimsenin kapısını kapatmasın); belki kapıyı ört, yahut sırla denilebilir. "Lambayı (mumu, ışığı) söndür" denilemez (Allah kimsenin ışığını söndürmesin); lambayı dinlendir denilir. Keza lamba yakılmaz, ancak uyandırılabilir."
Perdeleri kapat, sevgime tanık istemem
Işığı söndür, gel otur yanıma konuş
Er geç anlaşacağız başka çaremiz yok
Sonra sevişeceğiz, bu düzen böyle kurulmuş
Wulf Dorn'un geçen yıl okuduğum ve hiç beğenmediğim Oyunbaz kitabından sonra açıkçası bu sefer biraz isteksizce aldım Karabasan'ı. İyiki almışım. Beklentilerimizin düşük olduğu kitaplar bazen bizi şaşırtır ya hani, biraz beklentimizin düşük olmasındandır bu şaşırma hissi, bazen de gerçekten güzel bir sürprizdir hani söz konusu olan, işte bu sefer