"Kitapçıların ve çiçekçilerin bazı özellikleri olmalıdır Olric. Gelişi güzel insanlar bu mesleklerin içine girmemeli. Kitaplar ve çiçekler özel bir itina isteyen varlıklardır. Ne yazık, bu meslekler de artık olur olmaz kimselerin elinde, sattıkları ile ilgileri olmayan kişilerin. Durmadan kitaplara ve çiçeklere eziyet ederler, onlara nasıl davranılacağını bilmezler. Bana kalırsa, bir 'kitapları koruma derneği' kurmalı ve kitaplara kötü muamele edilmesini önlemeli."
Kadınlar niçin tırnaklarını boyuyor?
Parmaklara ve tırnaklara kına sürmek, milattan önce 3000 yıllarında
Mısır’da çok yaygındı. Buna rağmen kadınların tırnaklarını boyama
adetinin asıl kökeni Çin’dir. Çin’de kadınların tırnak renkleri, ait olunan sosyal sınıfın bir göstergesiydi. Milattan önce 600 yıllarında Çin hanedanının tırnak renkleri altuni ve gümüşi renklerdi.
Daha sonraları kırmızı ve siyah renkler asaletin sembolü olarak yüzyıllar boyu kullanıldı.
Mısırlılarda da, koyu kırmızı başta olmak üzere, kırmızının tonları asaletin
derecesini belli ediyordu. Toplumun alt kademelerinde yaşayan kadınların
tırnaklarını sadece soluk renklere boyamalarına izin veriliyor, kimse
kraliçenin ve kralın tırnak boyalarının rengini kullanamıyordu. Eski
Mısır’da krallar da tırnaklarını boyuyorlardı.
Erkeklerin de tırnaklarını boyamaları Mısırlılar, Babilliler ve sonraları
Romalı üst rütbeli savaşçılar arasında yaygındı. Romalı komutanlar savaşa
gitmeden önce saçlarını yağlarla parlatmak, kıvırcık hale getirmek ve
tırnaklarını dudakları ile aynı renge boyamak için saatler harcıyorlardı.
Tarihte el ve ayak tırnaklarına gösterilen bu itina kapsamında manikür de
vardı. Ur şehrinde yapılan kazılarda, Babilliler’e ait mezarlarda, saf altından
manikür setleri bulunmuş olup mezarlardaki ölülerin tırnakları düzgün
kesilmiş ve törpülenmişti.
Kadınların boyanmış tırnakları, binlerce yıl önce de bugün olduğu gibi
bakımlı olmanın, kültürün ve asaletin sembolüydüler. Ancak aynı zamanda
da çalışanlar ile tüm günlerini tırnaklarına bakarak geçiren aristokratları
ayıran bir göstergeydiler.
Bana kalırsa, bir "Kitapları Koruma Derneği" kurmalı ve kitaplara kötü muamele edilmesini önlemeli. Herkes bu işi yapamaz. Bazı zalim insanlar, binbir itina ile hazırlanan o çiçek gibi kitapları alırlar, hiçbir koruyucu tabakaya sarmadan, evet olduğu gibi, üst üste koyarlar; sonra kalın ve çirkin bir iple bağlarlar. Zavallı kitapların, özellikle en üstte ve en altta kalanları, bu işlem sırasında kurban edilirler; kapaklarının üstünde haç biçimi yaralar meydana gelir. Kaba taşıyıcılar da onları oradan oraya fırlatırlar. Lekeler ve buruşukluklar kitapları incitir. Kapaklar, dizgiler, baskılar için gösterilen bunca itinaya yazık olmaz mı? Satıcılar da gelişigüzel dizerler onları; isimlerini bile öğrenmeden. Onlar için en iyi kitap, en çok satılan kitaptır. Müşterinin ne biçim bir insan olduğuna bakmadan, yalnız en çok satılan kitapları överler onlara. Bu adamları bir imtihandan geçirerek yeterlik belgesi verilmeli Olric. Herkes kitap satmamalı.