Dıyarbakır sokaklarında gezerken burnuma doldu kokusu, sanki beni görüyor, sanki varlığımı biliyor, sanki etrafımda geziyor gibiydi. İnsan unutabilir mi sevdiğinin kokusunu? Soruyorum size, insan âşık olduğu adamın kokusuna benzeyebilir mi bir başka kokuyu? Kokusunu duydum diyorum, onu göremedim ama sanki yanımdaymışçasına duydum kokusunu. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Onun beni götürdüğü türkü evine gittim, kendime en demlisinden kaçak çay bir kürt çayı söyledim...
1944 yılının başlarında yayımlanan «Sınıf» ancak 25 gün satışta kaldı. Şubat ayında sıkı yönetimce toplatıldı. 9 Martta beni Emniyet Müdürlüğü'ne götürmek için gelen polisleri eve dönerken kapının önünde görerek uzaklaştım. İki buçuk ay kaçak yaşadım.
Reklam
Konakladığımız bir yerde eğer ev sahibinin çocukları varsa keyfime diyecek yoktu. Çocuklar her geçen gün daha da çirkinleşen bu dünyada benim için bir huzur adası gibiydiler. Ben de birçok kişi gibi hep çocuk olarak kalmayı isteyenlerdendim. İnsan çocukluktan çıktıkça büyüklerin hiç de hoş olmayan dünyasını tanımaya başlıyor, bu dünyayı tanıdıkça kanıksıyor, kanıksadıkça da çocukluktan getirdiği birçok güzelliği yitiriyordu. Eğer elimden gelseydi dünyanın çocuklar tarafından yönetilmesini sağlardım. Çünkü çocukların yönettikleri bir dünyada büyüklerin yönettikleri şu anki dünyada olduğu kadar acı, kan ve gözyaşı asla olmazdı.
Sayfa 157Kitabı okudu
Yüz Okuyan Âmâ
“Utanmana ve korkmana gerek yok.” Hadi utandığını anlayabilirdi fakat korktuğunu nasıl anlamıştı. “Korktuğu mu nerden çıkardın?” Kadın gülümseyip; "Kaçak bir Kök Salan’ın bu dünyada korkacak çok şeyi olmalı” Gece yutkundu. Bunu nasıl bilmişti. Kızı mı görüp söylemişti. Yoo, hayır kentin çıkısında eline eldivenleri geçirmişti. “Düşen herkese elini uzatmamalısın. Kör de olsa dokunabilirler”
Sayfa 168Kitabı okudu
Bu kör pencerelerin ardında , bazıları sigara dumanlarının perdelediği, bazıları kaçak rakıların anason kokusu ile körüklenmiş, en azından ikili, üçlü gruplar vardı. Tek insana rastlayamazdınız; vicdan dinlemeye, onunla hesaplaşmaya vakit yoktu; buna vakit bırakılmıyordu.
"Her okuma bir direnme eylemidir"
Bizi yetiştiren okumalarımızın çoğunu, bir şey için değil, bir şeye karşı yapmışızdır. Sığınır gibi, reddeder gibi, karşı koyar gibi okuduk (ve okuyoruz). Bu, bizi kaçak gibi gösteriyor, gerçek okuduğumuzun "cazibesi" ni aşıp bize yetişemiyor olsa da, hiç olmazsa kendimizi kurmakla meşgul kaçaklar, doğmak üzere olan firarilerizdir.
Sayfa 74 - Metis Yayınları
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.