Bir kitap. Sadece yazı, cümleler ve noktalama işaretlerinden oluşan kağıtlar bütünü. Matbaadaki makine yağlarının hâlâ sayfalarında koktuğu bir kitap! Nasıl bir insanı bu kadar etkileyebilir? Gülüyordum içimden. Alay ediyordum her zamanki gibi kendisine bir baş ucu kitabı yaratmış olan bu adamla... Gecenin sonuna yolculuk. Ne kadar saçma! Beş yüz sayfa okumaya gerek var mı, gecenin sonuna gitmek için? "Benim" dedim içimden. "Benim gece. Benim son. Benim yolculuk." İçinde doğmuşum gecenin. İçinde doğmuşum sonun. Yolculuk yaparak varmama gerek yok. Ben hep oradaydım. Geceyi ben bitirdim. Ancak başkaları kıçlarını kaldırıp gelebilir yanıma ve girerler gecenin sonuna. Benim krallığım orası. Gecenin başlangıcını bilmem ama sonu bana ait!..
Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki
hayata
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin
tanrısını
yerimi yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan
başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan bir beyaz aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekâsıyla doymak isterdim
kaba solgun kâğıtlar sunardı
şehrin insanı bana
'Kâğıtlar, kitaplar, dedi, nereye elimi atsam.
Kiminde yarım kalmış, nasılsa bitmiş bir şiir kiminde.
Hem her şey şiirlerde değil miydi?
Bir gök şiirde ağar, bir sokak şiirlerde
Gider gelirdi.
Böyle yaşayıp gidiyorduk.'
Uçurumlar var, var uçurumlar diyorum ben insanla insan arasında, kendiyle kendi arasında, kendiyle başkası arasında. Böylece özleyebiliyoruz, kendimizi, başkalarını