Geçtiğimiz kırk gün,sorana sormayana seni anlattım.Dilimde gül bitti adını andıkça ; kelimeler ağzımdan kuş olup uçtu ,sustuğumda kanat çırptılar ağzımın içinde,tutamadım; ilk aralıktan uçtular,seni anlattılar.Bunun karşılığında,geçtiğimiz kırk gün, her gün bana aynı yalanı söylediler.Dediler ki sevdiğin ölünce kalbinde kırk mum yanar,her gün biri söner. Kırkıncı gün hepsi söner,biri bekler.O tek mum ebediyen yanar, acını o tek mum tutar.Ben buna inandım.Hayalimde otuz dokuz mum söndürdüm her gece üfleyerek, içimdeki cılız nefeslerle.Göğsümdeki sızı hafifler,kalbim tekrar
toplanır,ciğerime derin bir nefes girer diye kırk gün bekledim.Geçtiğimiz kırk gün, bugünü bekledim. Sabah uyandim, kendimi yokladım.Öğlen tekrar baktım.Kırkıncı ikindiyi beklerken kirkikindi yağmurları boşaldı gözlerimden.Gecesini bekledim ve de gece yarısını.Hiçbir şey olmadı.Yalanınız batsın dedim.İçimde tek bir mum kalacaktı hani; peki ne, bu yürekteki bin dönümlük orman yangını ?
Hızla atan kalbim yerin- den çıkacak gibi olmuştu. Omuzumun üzerinden ona doğru baktım. Banyonun kapısında duruyordu. Her zamanki gibi sek- si ve ilgisiz bakışlarıyla bana bakıyordu. Çıplak vücudu her za- man nefesimin kesilmesine, aklımdaki bütün düşüncelerin uçup gitmesine, üzerine atlamak istememe neden olurdu. Bakışlarım vücudunda dolaşırken
Pârelendi kafes
Can kuşu yola düştü.
Kanadım kırıktır.
Sana varacak yolu göster bana.
Derya oldu nefes.
Can Canan'a uçtu.
Kalbim buruktur.
Seni bulacak beni göster bana.
Kesildi ses.
Dil sustu, söz boşa çıktı.
Gönlüm yıkıktır.
Seni görecek göz ver bana.
Pârelendi kafes
Can kuşu yola düştü.
Kanadım kırıktır.
Sana varacak yolu göster bana.
Derya oldu nefes.
Can Canan'a uçtu.
Kalbim buruktur.
Seni bulacak beni göster bana.
Kesildi ses.
Dil sustu, söz boşa çıktı.
Gönlüm yıkıktır.
Seni görecek göz ver bana.
ı
rüknettin'in aynalarda ağladığı kadar var.
bir mevsimin kıyısından tutarsan rüknettin
kurak ovalara yağmurlar yağar
ayak bileklerinden kavrarsan bir harfi
kalbin şiir olup vadilerini sular.
senin de vadilerin vardır rüknettin!
kehanetler kurarsın, yağmalarsın kendini
kurtarıp o yangında ilk önce kalbini
niyedir, aynalarda azalır
Ateş yakar, su boğardı, geç anladım
Metruk kalbim. Cesaretim uçurumlar boyuncaydı
korkum dar'ül mekan
Soğuk üşütür, bıçak kanardı - o ki meramım
Göğsümdeki ayların yıldızların meseline kandım
Yoktu, hiçbir şey yoktu - metruk kalbim
Kuyuya atılan taş boşlukta uçtu durdu
Yaprak kımıldamadı, su titremedi, onca isyan
Bir yarasa telaşıyla derinliklere doldu
Saçlarımdaki akların bağırtısına uyandım
Kalbimi dağladıkça, bombalandı dağlarım.
Birden rüyamda bir ateş bulutu geldi bana doğru. Bulutun içinde, bakarken korku yaratan ama kendi içinde garip sevinç belirtileri gösteren, yavaşça şekillenen bir adam belirdi.
Onu tanıdım. Aşktı o.
Tam olarak benim üzerimdeki haklarını talep etmeye geliyordu. Ego dominus tuus: Senin efendin benim. Bana tapmalısın, yalnızca bana. Bunu söylediğinde cevap verecek ne cesaretim ne de fırsatım vardı.
Aşkın kollarında uyuyan, kırmızı bir örtüyle sarılmış, çıplak bir kadının vücudu vardı. Ve selamlamasıyla bana bu kadar çok mutluluk veren o kişi olduğunu hemen anladım.
Aşk bir elinde alev alev yanan bir şey gösterdi bana ve "Görüyor musun, bu senin yüreğin," dedi. Kadın uyandığında, onu kadının ağzına götürdü, kalbim onun yiyeceğiydi.
Sonra birden aşkın yüzündeki o sevinç kayboldu, hazin gözyaşlarına boğuldu ve kollarındaki kırmızı örtüye sarılı kadını kavrayarak onunla gökyüzüne doğru uçtu.
Parelendi kafes
Can kuşu yola düştü.
Kanadım kırıktır.
Sana varacak yolu göster bana.
Derya oldu nefes.
Can Canan'a uçtu.
Kalbim buruktur.
Seni bulacak beni göster bana.
Kesildi ses.
Dil sustu, söz boşa çıktı.
Gönlüm yıkıktır.
Seni görecek göz ver bana.