...
Böyle geçer ömrümüz,
Bir gün gelir ölürüz,
Haberimiz olmadan.
Ve o zaman, o zaman,
Hayat neymiş görürsün!
Bırak, keyfini sürsün,
Şehirlerin, köleler!
Yeter bizi tuttuğu!
Tükensin velveleler!
Kalk arkadaş, gidelim!
İnsanın unuttuğu
Allah'ı zikredelim;
Gül ve sümbül hırkamız,
Sular, kuşlar, halkamız...
(1926)
İki arkadaş varmış. Biri zengin, öbürü fakir! Beraber yolculuğa çıkmışlar. Bir mola yerinde fakir olan uyumuş. Bir süre uyuduktan sonra zengin arkadaşı onu uyandırmış, “kalk, gidelim artık” demiş. Fakir çok kızmış ve haykırmış: “Niye beni uyandırdın? Oysa ne güzel bir rüya görüyordum!”
Arkadaşı “Ne görüyordun?” deyince fakir olan, “Rüyamda öyle zengin öyle zengindim ki her ne istiyorsam alabiliyor ve her ne istersem yapabiliyordum ama sen uyandırınca kayboldu” demiş.
Arkadaşı “Uyanınca kaybolan zenginliği ne yapacaksın?” demiş.
Fakir olanı bozulmuş ve sormuş: “Sen zenginsin şu anda değil mi?” “Evet!”
“Peki sen öldüğünde bu zenginliğe ne olur? Senin için bir anlamı kalır mı? Bir zenginlik var, gözünü açınca kayboluyor; bir zenginlik var, gözünü kapatınca yok oluyor. Bunların hangisi gerçek zenginlik?”