Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bana da ikide bir kaç diyordu bir ses, kaçıyordum; kaça kaça bitkin düşmüştüm. Çember daraldıkça daralmıştı. Ama hâlâ kaç diyordu ses. Durma kaç! Ama kaçılacak neresi kalmıştı? "Bir devenin karnı yarılıp içine girsem, yine de arayıp bulurlar beni" denmemiş miydi! Eninde sonunda yakalanıp bıçak altına yatırılacak kurbanlık bir koyun gibi görüyordum kendimi. Bıçak İsmail'i kesmemişti ama beni kesmeyeceğine ilişkin bir şey söylenemezdi.
Yaşanmış tüm tatsız yaşantıların sorumluluğunu üzerine yıkabileceğim bir suçlu aramış, suçlunun kendimden başkası olmadığını hayli geç anlamıştım. Şimdi gerilere baktıkça, bütün yaşamım gözüme bir oyundan farksız görünüyordu. Oyun oynamaktan gerçek hayatı yaşamaya fırsat bulamamıştım. Sevgilerin nazenin çiçekler gibi titiz bir bakım ve ilgi gerektirdiğini görmezden gelmiş, gözlerim açılınca da iş işten geçmişti. Bir başkasıyla, başkalarıyla yaşamaların yükünü gözümde fazla büyütmüş, üzerimden yük kalkınca da ayaklarım yerden kesilip boşlukta kalakalmıştım.
Reklam
Mutlu olmaktan çok mutsuz anlarla, düşler, düş kırıklıkları, kısa süreli sevinçler, uzun süreli üzüntülerle, ama en çok korkularla geçen bunca yıl. Hep annemden uzaklaşmaya, annemle aramdaki gizemsel köprüyü yıkmaya çalışmış, ama ben bunun için çaba harcadıkça anneme daha çok yaklaşmıştım.
Mümkün mü?
"Dönecek mi?" diye soruyorum. "Bilmem," diye yanıtlıyor annem. "Bakarsın biz onun yanına gideriz." - "Ne zaman?" - "İleride, bir gün. Bir gece gökyüzünden bir salıncak sarkıtır bize. Biner, gideriz."
Büyük kent, büyülü kent. Büyü onca yıl bozulmadan kaldı. Bir büyü, sevgisizlikten örülmüş, ateşten bir gömlek gibi yıllar yılı taşındı sırtta. Bir büyülü fanusta yaşandı yıllar yılı..
Sanki onca yıl bu yabancı kentin tüm yükünü tek başıma sırtlanmışım gibi bir hafiflik salıyor içime. Gerilerde kalan yaşamıma bir göz atmaktan kendimi alamıyorum. Bir dizi yanılgının tutsaklığında yaşanmış yıllar. Yaşamakla yaşamamak arasında.. Nasılsa içine düşülmüş cangıl ortasında sağa sola savrulmalar, bocalayışlar, kuşkular, bir türlü bir yol ele geçirip dışarı çıkamayış.. Ve hep sorulan soru: Ben buralara nereden geldim?
Reklam
II. DÜNYA SAVAŞI'NDA TÜRK BASINI Turancılar-Nazi ilişkisi birçoklarının sık sık çiğnedikleri çürük sakızdan öteye geçmemektir. 3 Mayıs kahramanlarının gerçek isimleriyle görüldükleri bir roman bile yazılmıştır. 1931 tarihli Matbuat Kanununun 50. maddesine göre "Memleketin umumi siyasetine dokunacak neşriyattan dolayı" Bakanlar
Hikmet Tanyu, Türkçülük Davası ve Türkiye'de İşkenceler, Kayseri 1950, s. 13-14, Ankara Altınışık Yayınları, Nu:8.
3 MAYIS HADİSESİNİN GELİŞMELERİ Atsız, mahkeme kapısından çıkarken tutuklanmış ve İstanbul'a götürülmüştür. Zanlılar Sansaryan Han'ında bulunan Emniyet Müdürlüğü'nde tutulmuşlardır. Toplu tutuklamalar kamuoyuna 18 Mayıs tarihinde açıklanmış, 19 Mayıs tarihli gazetelerde haber olarak çıkmıştır. Cumhurbaşkanı 19 Mayıs vesilesiyle
"Şerefine Süleyman başkan!" dedi Erman duvardaki fotoğrafa doğru, -Çıng!- "Şerefine Kâmuran Sultan!" Çıng! Son gücümle ben de bardağımı havaya kaldırdım. Kelimelerin sadece sesli harflerden ibaret olduğu saatlerdi. Salya sümük ağladı bir ara Erman. Ağlama be oğlum, hepsi geçer, diyemedim. Geçmiyordu çünkü, belki biraz şekil değiştiriyordu ama geçmiyordu. Ağladı. Raftaki plaklar, büfedeki porselen tabaklar ya da rengi üç ton atmış o kanepe gibi, ben de sessizce bekledim.
Sayfa 165Kitabı okudu
77 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.