Kırmızı
kaypak manşetler, sağır katalogları, karnaval biletleri
kendini tanımanın korkusu
sürekli bir canlı yayındasınız
girdabı olmayan yüreğin sireni duyulmaz elbet
mekanlar lunapark, hayat çarpışan otomobiller
görüntünün kumbarasında hafızanız beş kuruş
alarma yakın hiçbir kırmızıya düşmemiş yolunuz
Bindiğin düş atı yorulmuş oysa
Üstündeki binici çoktan değişti sana sormadan
Kendine uygun bir ayna bile bulamadan
Kalakalırsın baktığın boşlukta
Bakarsın baktığın kadarsın
Bundan sonrası
Geç kaldığın yerlerdeki korunma duyguna bağlı
anlarsan, anlamanın
anlamazsan, anlamamanın boşluğundasın
İşte şimdi Kırmızı
Şarkıların bana ettiğini sayma
Sen bu kadar benim değildin aslında
Ben şiirler dolusu yalan söyledim.
Dudaklarım dudaklarına değmemişti daha
Değdi dedim.
Sen bu kadar benim değildin aslında
Ben öyle istedim..
Şimdi seni olmadığın şehirlerde arıyorum
Mutlu insan çığlıkları dolduruyor kulaklarımı.
Bu gece yüzüme yıldız yağıyor nedense
Ben bu insanlardan değilim
Tek başıma taşıyamam bu gökyüzünü.
Hadi gel; yalnız koma beni
Hadi gel; işte ellerim..
Bir karnaval gecesindeyim yapa-yalnız
Bütün döner dolaplar boş
Bütün atlıkarıncalar terkedilmiş.
Bir karnaval gecesindeyim diyorum
Delirmiş..
Erdoğan Çokduru
Beyaz Ölüm Kuşları
Sonra bir gün anneler de ölür
Böcekler ve kertenkeleler ölür
Boşalır suyu havuzun kum seddi yıkılınca
Sivrisinekler ve kağıttan kayıklar ölür
Sonra o gün çocuklar da ölür
Biz hepimiz önce küçük bir çocuktuk
Tabiri caizse karnaval gibi bir kitap, kütüphane gibi bir yazar. Aşk, sanat, müzik, kültür, kitap, şiir, savaş,ölüm...Her şey var. Livaneli demiş ki: "Belki de ileride bu çıldırmış dünyayı kadınlar kurtaracak." Tereddüt etmeden okunması gereken bir eser.
bugün ne ?
saat gecenin bir buçuğu (bugün günlerden ne?)
gözlerinden uyku akan bir taksinin içindeyim
geçip gidiyorum bütün hayatımı da seni de
başkent en pahalı örümceğini biriktiriyor
unutkanlık, acı, acılar, acılarımız
biliyorum sen kaldın bir de hayatım kaldı geride
eğlencenin (bayağı bir şölendi) ilerlediğini
bir karnaval tadıyla
"Bu kitap karnaval sırasında başgösteren bir bombardımana benziyor" Murat Uyurkulak'ın kitabın arka kapağında yer alan bu değerlendirmesi kitabı çok iyi açıklamış.
Murat Menteş bu kitabında kelime oyunlarını hunharca kullanmış. Bu da kitabın kolayca okunmasını sağlıyor. Ayrica orijinal karakter isimleri de güzel bir doku kazandırıyor kitaba.
Kitabı okurken yer yer sıkılmıyorda değil insan. Sanki hep aynı şeyi okuyrmuşum hissine kapıldım bir çok kez. Ancak sonunda bitirebildiğim için mutluyum.
Yapacak daha iyi bir işiniz yoksa kitabı okuyabilirsiniz.
Korkma Ben VarımMurat Menteş · İletişim Yayınları · 20098,2bin okunma
İmparatorun silahların bırakılmasına ilişkin emrinden hemen sonra, daha henüz çok kısa bir süre önce eğer kendilerinden istenseydi
kitle halinde harakiri yapmaya hazır bekleyen bu insanlar, çabucak ve sanki eğlenceli bir karnaval yaşanıyormuşçasına sokaklara döküldüler. Bu davranış biçimi Japonlara özgü bir aptallıktan mı, yoksa yine japonlara özgü üstün bir uyum gösterme yeteneğinden mi ileri geliyor bilemiyorum. Ama hangisi doğru olursa olsun, bu iki bileşkenin Japon dünya görüşünde, dolayısıyla da bende de bulunduğunu itiraf etmeliyim. Kendisini feda etme özverisi anlayışıyla yetişen ve büyüyen japonlar, 'ben' demeyi sanki ayıp bir şey gibi değerlendirirler. O zaman anladım ki 'Ben' daha başından pozitif bir değer ve anlam taşımayacak olursa ne özgürlük ve ne de demokrasi hiçbir zaman var olamayacaktır. Bu nedenle de savaştan sonraki ilk filmimin temelinde 'Ben' sorunu ele alınacaktı.
Anlaşmazlıklar yatışmaya başlamıştı ki çiçek aşısının bulunması ortalığın yeniden karışmasına neden oldu. Kilise adamları (ve hekimler), aşıyı "Göklere, hatta Tanrı’nın istemine" bir başkaldırma saydılar; Cambridge Üniversitesi’nde aşıya karşı vaazlar verildi. Montreal’de büyük bir çiçek salgınının baş gösterdiği 1885 yılında bile, kentin Katolik halkı kilisenin de desteği ile aşı olmamakta direndi. Bir Katolik papazı "Çiçek hastalığı salgınına uğramamız geçen yılki karnaval şenliklerinde durmadan yiyip içerek Tanrı’yı gücendirmiş olmamızdandır" diyordu. Kiliseleri çiçek salgınına uğrayan bölgenin tam ortasında bulunan Oblate Papazları, aşıyı lanetlemekte devam ettiler; dinibütünler, Tanrı’ya olan inançlarını çeşitli yollardan gösterecek yürek temizliğine güvenmeye çağrıldılar; kilise hiyerarşisinin de onayı ile tören düzenlendi; dualarda tespih kullanılması, özellikle belirtildi.