Babalara...Küçük bir çocuğun hatıratından....
Baba - Genellikle otorite ile birlikte anılır. Ben ilk çocukluğumu dede/anneanne yanında yaşadığım için böyle bir tecrübem olmadı. Baba otoritesini hissetmeye başladığımda ilk gençliğe ulaşmıştım, haliyle çocukluktaki sevgi-otorite karışımı bir otorite yerine salt bir dış/yabancı otorite hissettim. Çatışma daha sertti belki bu yüzden. ‘Baba sevgisi’ şeklinde küçüklüğümden kalan öyle yumuşak hatıralarım yok, haftada bir ya da iki gün görebildiğim, ne kızgınlığına ne de öyle yoğun sevgisine dair işaretler bulabildiğim puslu bir hatıratım var.
Belki de bu yüzden babamın beni gerçekten de çok sevdiğini evlenip çocuklarım dünyaya geldikten sonra anladım. Şimdilerde babama dair hislerim onu bir babadan ziyade, uzun yılların şekillendirdiği, kadim, her konuda olmasa da haylice sorun için dertleşebileceğim bir dost gibi görüyor. Bir babaya sahip olmak ile evlat sahibi olmak arasında, bu iki kavramın anlam dünyasının çözümü için doğrusal bir ilişki var.
Babamı seviyorum; çünkü ben de bir babayım ve çocuklarımı nasıl çok sevdiğimi biliyor, onların gözündeki baba sevgisini, dahası onların baba otoritesine benim de onların masumluğuna olan karşılıklı muhtaçlığı görebiliyorum. Mukabil bir sevgi tırmanması değil bu; tam tersine karşılıksız, beklentisiz sevginin ete kemiğe bürünmüş en müşahhas örneklerinden birisi.
Belki çocukluğumda babama uzak kaldığım için bazı şeyleri geç kavrıyorum.
Belki de kimbilir; bu yaşadığım, ilk zamanlardaki uzaklığın dolaylı sonucu olan güzel bir nimet.