Çoğu kişi kitabın sıkıcı olduğunu söylemiş, onlara katılmıyorum ama bence bir gerilim kitabı sayılmaz. Evet gerilim şeklinde yazılmış ama insanı geren bir konusu yok. Yazar vermek istediği mesajı güzel vermiş. Spoiler olmadan asıl konunun çocuklar üzerinde olduğunu ve onlara yönelik bir mesaj verdiğini söyleyebilirim. Bu kitabı eline alıp korkmak veya verilmek isteyen birisi hayal kırıklığına uğrayabilir. Birde kitabın gidişatı çok bozuluyor. Evet konu bakımından farklı karakterlerden okumanız gerekiyor, ki sunum cidden başarılı ama bilmiyorum okurken aralarda sürekli bir daha görmeyeceğim karakterleri okumaktan sıkılmıştım. Sonunda onu da güzel bağlıyor aslında. Karakterleri sevdim, özellikle Laura cidden iyi bir karakterdi. Kitabın sunumu da çok başarılıydı, olayların böyle karışık anlatılmasını seviyorum ben ama günün sonunda çok da iyi bir kitap değildi. İlk 70 sayfası ve son 50 sayfası sürükleyici ve meraklıydı. Onun harici bana pek hitap etmedi ama keyifliydi tabi.
Gittiğim psikiyatrist;
Bana hislerin olmadığından bahsetti.
His denilen şeyin olmadığından…
Kesinlikle katılmıyorum. Çünkü huzursuzluk bir duygu değildir, değersizlik, umursamazlık, vb. Bir duygu değildir. Duygu bedensel olarak da verilebilen tepkinin karşılığıdır üzüldüğümüzde ağlarız elbette her üzülen ağlamaz ama sesimiz değişir, mimiklerimiz, yüzümüz… mutluyken güleriz. Neşeliyken de mihvali tepkiler veririz belki. Canımız yandığında bağırır, korktuğumuz da kaçarız. Ama “içimde kötü bir his var” bir şüphe içerir ve şüphe de duygu değildir. Belirsizlik ruhun karanlığıdır bu da duygu değildir. Akıl ve kalbin ortak işidir. İştir, ruhtan gelen ve aklı meşgul eden bişeydir zannımca. Ama duygular ne kadar varsa hisler de bir o kadar vardır ve hakimdir insana. Belki de duygulara yön veren bir yolun yordamıdır. Duygular insanı zihinsel ve bedensel olarak yormuyordur belki ama hisler yorar, yolda yürümekle bağdaşınca duygular birikmez ama hisler birikir kara kara. Duygu başka his başka bütüncül bir çerçevede akıl başka, beyin başka, düşünmek başka. Aynı şekilde kalp başka duygu başka zihin başka. “Duygularıma tercüman oldu” derken bile bir nükte bırakıyoruz duyguların ifade edilebilir tarafına. Bir anne kızarsa çocuğuna ve ağlarsa çocuk üzüntü duygusuna ve yine acırsa anası yavrusuna gidip gönlünü de alırsa şimdi hangi vakıa kimin tezgahında. Olmaz hislenmez mi insan hiç duygulanır da. İnsan da aynı kainat gibi bütüncül bir yapı içinde karşılıklı temasta. Maddi manevi bir takım unsurların ipe asılışında.
İnsanın yapıcı ve yıkıcı yanları arasında öylesi bir denge var ki, insanlığın geleceği üzerine karamsarlığa kapılmamızı engelliyor. Dünyanın tümünü ortadan kaldırabilecek güçte silahların bugüne dek denetim altında tutulabilmiş olmasının yalnızca korku duygusuyla açıklanmasına katılmıyorum. Üstelik, insanlık tarihi incelendiğinde yıkıcı eğilimlerin yapıcı eğilimlere oranla daha hızlı geliştiğine ilişkin bir gösterge bulunabileceğini de sanmıyorum. Ama tarih boyunca insanlar, yaşadıkları dönemin öncekilerden daha kötü olduğuna ve dünyanın gidişinin hiç de iyi olmadığına inanmışlardır.