Birine yardım ederken aslında kendimiz için iyilik bekliyoruz. Birine çözüm üretmeye çalışırken biz anlaşılmaya çalışmak için çabalıyoruz; zihinsel acılar ve ümitsizlik içinde. Tıpkı Irvin Yalom' un kitaplaştırdığı ama aslında hiç karşılaşmamış olan romanın başkarakterleri Nietzsche ve Breuer gibi.
Tüm gerçekler, davranış ve istekler yalnızca kendimizi ilgilendirdiği için oluşturuyoruz.
Her şeyi bırakma, kendini sıkıştırılmış zamandan soyutlama.
Tercihlerin oluşturduğu ikilemler, sonsuz tercih olduğu halde kısıtlanmış düşük tercihler ile sonsuz çeşitliliği kaçırma.
Olguların anlamlarından çok, maddesel yüklerini düşünme.
Olan hiç bir şey yoktur ki bizden bir fikir, yorum eklenmeden olduğu gibi kabullenip hayatımıza katılan.
Çoğumuzun farkında olmadığı ya da farkında olup da devam ettirdiği kısırlaştırılmış, ölümcül tekdüze yaşamlarımız.
Zihnin, ideal ve heyecanın, tutkunun, istek ve arzunun sınırsızlıkların peşinde koşmak yerine eriyip gitmesi.
Kendini çözümlemeye çalışmak, görmek, hissetmek, duymak, açılmak, anlatmanın rahatlığını arzulamak, her şeyi bırakmak ve kendini bulmak. Özgürleşmek, seçim yapma zorunluluğunu ortadan kaldırmak, kendimiz olma sarhoşluğuyla dolmak. Hepsi biziz; bunları isteyen, arayan.
Nietzsche' nin zihninden Yalom' un kelimeleriyle tüm bunları anlamaya çalışmak hayret ve hayranlık verici.