...Ben bunun için varım. Ruha beden vermek için. Kelimeler kimin umurunda ki? Onlar sadece ritmi korumak, bir oyuncunun hafızasındaki kemikten engelleri aşmak için kullanılan mekanik gürültülerdir, öyle değil mi?
Ama gerçek bu kafanın içinde.
Benim kafamın..."
Bir mürit ara sıra üstadına yazar ve kısa bir açıklamayla son durumunu özetlermiş ki üstadı da onun ruhsal gelişimini bilebilsin.
Birinci mektupta şöyle yazmış: "İçsel farkındalığımda harika bir genişleme hissediyorum."
Üstat mektubu çöp kutusuna atmış.
İkinci mektupta şunlar yazıyormuş: "Her şeyin birbiriyle ilişkili olduğunu, birbirinin parçası olduğunu görüyorum."
Üstat ilgilenmemiş.
Bir sonraki mektup gelmiş: "Tanrı her şeyin içindedir."
Üstat esnemiş.
Bundan sonraki kelimeler şöyleymiş: "Evrendeki her şey mükemmelliğin esasıdır."
Üstat üzerinde bile durmamış
Evet Sonra şöyle yazmış: "Bütün hareketlerim, en önemsizi bile, ruhsallığın derin tezahürleridir."
Üstat okumuş ve "Of" demiş.
Ve sonra: "Size yazarken, zamansız mutluluğun vecd halinde bulunuyorum."
Üstat mektubu açmamış bile.
Fakat bundan sonra iletişimde bir kopukluk olmuş. Böylece, bir süre sonra üstat müride yazmış ve ona son durumunu anlatmayı ihmal ettiğini hatırlatmış.
Mürit cevap vermiş: "Kimin umurunda?"
Üstat kahkahalar atmış ve memnun olmuş, çünkü gerçek ruhsal ilerleme buymuş.
Bir insanın hafızasındaki en eski görüntü, veda etmeye hazırlandığı boş bir ev olabilir mi? Ev bile değil, boş bir hol...
Durduğumuz yerde bir kapı, tam karşısında ışıltılı bahçeye bakan bir pencere ve yanlarda başka kapılar... Hatırda kaldığına göre, bir çocuğu bile etkileyecek derinlikte bir hikayesi olmalı. Bu görüntü, yüzü geriye doğru bakan
. . .
Matematik de yalan söyler bazen insana
Toplarken iç acıları
Eksildiğini geç fark ediyor insan
Çarpa çarpa yol alırken
Hayat yokuşunda
Bölük pörçük kalıyormuş ya hayaller
"Benim şansıma burada, Madrid'de olanları görmek düştü," diye devam etmişti babam, "üstelik gördüğümden fazlasını, çok daha fazlasını da işittim. Hangisi daha kötü bilmiyorum, anlatılanları dinlemek mi, olaya şahit olmak mı. İkincisi belki o anda tahammül edilmesi daha zor, daha korkutucudur, ama daha sonra onu silmek ya da
“ ‘öyle bir gün geçirdim ki anlatamam sana.’ ama karşıma geçmiş anlatıyordu işte. ”
kitabın adı “dinlenme ve rahatlama yılım”, benim için “duygusal olarak hasar alma ve sinir krizi geçirme haftam”dı.
kitabın arkasında “kara mizah, hiciv” gibi kelimeler kullanılmasaydı kara mizah olarak yazıldığını okuduktan belli bir süre geçinceye kadar
~~~~~~~~~~KİTÂB-I AŞK~~~~~~~~~~
Türk ve Dünyâ Edebiyatı’ndan aşka, sevdâya, muhabbete dâir alıntılar... Katkıda bulunmak arzu eden sevgili okurlar davetlidir; lütfen buyrunuz!..
1
Sevgiliye sadakatin özü ve özeti, aşkını sır gibi saklamak, iyilik gördüğünde de, kötülük gördüğünde de bu tavrı değiştirmemektir...
Kitab-ı Aşk, İskender Pala
"Anlamıyorsunuz," adam çileden çıkmıştı. "Hepiniz, İncil'e deli gibi bağlı Püritenler'e benziyorsunuz. Varsa yoksa kelimeler, kelimeler. O oyunun nerede olduğunu biliyorsun, o dolapta değil, aradığın hiçbir karton kapaklı kitapta değil," -buhar örtüsünün içinden bir el belirip havada asılı gibi duran kafasını gösterdi- "burada. Ben bunun için varım. Ruha beden vermek için. Kelimeler kimin umurunda ki? Onlar sadece ritmi korumak, bir oyuncunun hafızasındaki kemikten engelleri aşmak için kullanılan mekanik gürültülerdir, öyle değil mi? Ama gerçek bu kafanın içinde. Benim kafamın. Ben gökevinde her şeyi düzenleyen kişiyim, o sahnenin sınırları içinde görülen kapalı küçük evren benim ağzımdan, gözlerimden, bazen de başka deliklerimden çıkıyor."