İnsan hücrelerinin üzerinde HLA (Human leukocyte antigens) olarak anılan bir tür protein vardır. Bu HLA proteini kişiye ait hücrelerin bir tür kimlik kartıdır. Bugün organ nakillerinden evvel, doku uyuşmazlığı olmaması için bu proteinlere bakılır ve HLA eşleşmesi belirli kriterler baz alındığında en yakın olanlar arasında organ nakli gerçekleştirilir. Örneğin, tek yumurta ikizlerinin HLA'ları tıpa tıp aynıdır. Gelelim eş meselesine. Karşı cinsin ter kokusunu beğenen kişiler arasındaki HLA benzerliği en az, beğenmeyenler arasındaki HLA benzerliği ise en yüksektir. Daha açık şekilde ifade etmek gerekirse beğendiğimiz vücut kokularına sahip kişiler ile bizim aramızdaki HLA proteinlerinin benzerliği daha azdır. Peki neden böyle? Neden bize en çok benzeyeni değil de, en az benzeyeni tercih ediyoruz? Polimorfizmi, yani farklı genlerle çiftleşmeyi tercih ediyoruz, çünkü gen havuzunu büyütmeyi1 çalışıyoruz, ki doğadaki muhtemel problemler karşısında ayakta kalacak, yaşamını sürdürecek bireylerin olma ihtimalini kuvvetlendirelim. Doğa, "aynılık değil, "çeşitlilik” yaratarak büyüme eğilimindedir. Uzun boylular, kısa boylular, esmer tenliler, sarı saçlılar hep bir çeşitlilik söz konusu. Örneğin, insan boylan birbirinden farklı olmayıp herkes uzun boylu olsaydı, Buzul Çağı'nda tek bir insan ayakta kalamazdı. Oysa aramızda kısa boylular vardı ve kısa boyluların ısı kaybı uzunlara göre daha az olduğundan onlar bu soğuk devirde ayakta kalmayı başardılar.