Şu ne başı, ne de sonu olmayan toprak
Gömdüğümüz vücutlardan gıda alarak
Bize hayat, bize tarih, mazi yaratır.
Mazi köhne kitap değil şanlı bir satır...
Kitaplar hayat gibidir. Sürekli aynı şeyleri yaşarız ;bunu bildiğimiz halde yaşamaya devam ederiz. Her gün, bir gün önceki boktan günün tekrarı olmasına rağmen nasıl hayat bitmiyorsa kitap da bitmez.
Bir şekilde tutkusu kontrol edilemez bir hal almıştı. Okumaya ayıracak kısıtlı zamanıma hayıflanıyorum ama kitap okumak için bütün bir günü, isterse gecesi olan bir adam düşünün. Ve istediği kitabı satın alabilecek paraya sahip bir adam. Sınırı yoktur. Arzusunun insafına kalmıştır. Peki arzunun en çok neye ihtiyacı vardır? Ukalalık gibi görmezseniz eğer... Sınırının belirlenmesine... Oysa kolay değildir bu. Brauer, bir yolcudan çok bir kâşifti. Buna dönüşmüştü.
Zikir, şükrün başıdır.
Bundan dolayı yüce Allah özellikle onu emretmiştir. Ondan sonra ise genel olarak kendisine şükretmeyi emrederek "ve Bana şükredin" buyurmaktadır. Yani Ben sizlere bunca nimetleri ihsan ettiğim için, değişik türleriyle sıkıntılarınızı uzaklaştırdığım için Bana şükredin.
Şükür, çeşitli şekillerde olur: Kalb ile şükür, nimetleri ikrar ve itiraf; dil ile şükür, nimetleri anmak ve bundan dolayı nimet sahibini övmek; azalar ile şükür ise Allah'a itaat, emirlerine bağlılık ve yasaklarından kaçınmakla gerçekleşir.
Şükür, mevcut nimetlerin sürekliliğini, elde olmayan nimetlerin de elde edilmesini sağlar. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Andolsun ki eğer şükrederseniz el- bette size daha çok veririm." (İbrahim, 14/7)
İlim, ahlakın temizlenip arındırılması, salih amellere muvaffakiyet gibi dini nimetlerden sonra şükür emrinin gelmesi bu nimetlerin en büyük nimetler olduğunu ortaya koymaktadır. Hatta asıl nimetler, başkaları zeval bulduğunda dahi devam edecek gerçek nimetler bunlardır. Bu yüzden ilim yahut amel tevfikine mazhar olan kimselerin, Allah'ın lütfunu daha da artırması ve onları kendilerini beğenmekten koruyup şükürle ilgilenmelerini sağlaması için O'na çokça şükretmeleri gerekir.
152."Öyle ise Beni anın ki Ben de sizi anayım."
Yüce Allah, kendisini anmayı/zikretmeyi emretmekte ve buna karşılık en üstün mükafatı va'detmektedir ki bu, O'nun kendisini ananları anmasıdır. Yüce Allah, Rasûlünün diliyle şöyle buyurmaktadır:
"Her kim Beni kendi nefsinde anarsa Ben de onu kendi nefsimde anarım. Her kim Beni bir topluluk arasında anarsa Ben de onu onlardan daha hayırlı bir top- luluk arasında anarım. "(Buhârî, Tevhid 15;Deavât 131)
Yüce Allah'ı anmanın en faziletli şekli, kalb ile dilin uyum içinde ve beraberce Allah'ı anmasıdır. İşte marifetullahı ve Allah sevgisini doğuran ve çokça sevaba vesile olan anma/zikir budur.
O kadar çok kitabı oldu ki nihayetinde (sanıyorum yirmi binden fazlaydı) hiç de küçük olmayan salon, ulusal kütüphanelere benzer bir hal aldı. Duşun olduğu yer hariç tüm banyo duvarları kitap kaplıydı ve kitaplara bir şey olmamasının nedeni buharı önlemek adına sıcak suyla yıkanmaktan vazgeçmesiydi. Yaz kış soğuk suyla yıkanırdı.”
Delgado elini ensesine götürüp bana bakmadan gülümsedi.
“Ne yaptı biliyor musunuz,” dedi, nihayet bana bakıp. “Garajı doldurabilmek için arabasını arkadaşına hediye etti.
Ayrıca o, hakka sahip olanın Allah'tan korkmasını gerektirir. Yüce Allah da her hayrın başı olan kendinden korkmayı emretmiştir. Çünkü Allah'tan korkmayan kimse, Allah'a karşı gelmekten geri kalmaz, O'nun emirlerine uymaz.
İlk baskılar ilgimi çekmiyor, sadece kitap mümkün olan en iyi şartlarda elimin altında olsun istiyorum, aksi takdirde kaygı beni yiyip bitiriyor. Sizin gördüğünüz bu kitaplıklar lapacho ağacından, masif ahşap; böceklerin girebileceği hiçbir delik yok içlerinde. Rafları özel yaptırdım: On kat sert ahşap, böceğe karşı dayanıklı bir yapıştırıcı ile muhkem bir hale getirildiler ve bir de cam taktırdım; çünkü, bilindiği üzere, kitaplar çok tozlanıyor. Yine de zaman zaman tozlarını almam gerekiyor, zira ne olacağı bilinmez öyle değil mi?