Öncelikle şunu söylemeliyim ki okurken kalbime dokunan bir kitap oldu ve hayran kaldım...
Kitabın konusuna gelecek olursam, küçük bir kıyı kasabasında yaşayan ve geçimini kağıt toplayıcılığı yaparak sağlayan bir kız çocuğu düşünün. Yaşadığı çevre tarafından dışlanan, hor görülen, İfrit diye adlandırılan bir kız çocuğu. Toplumun günah keçisi olarak nitelendirilen Adile. Bir de Adile’nin daha sonra doğacak olan oğlu İsrafil.
Bu iki insan birbirinden çok farklı dünyalarda. Adile, hayattan elini eteğini çekmiş, her yeri kabuk bağlamış, adeta yaşayan bir ölü.
İsrafil ise tam tersi, yaşadığı tüm zorluğa göğüs geren, talihsiz annesi gibi çöp toplayarak ayakta kalan, annesinin aksine hayata sırtını dönmek yerine çevresindeki her şeyi kendisine dost bilen bir çocuk. Gökyüzünü yoldaş, ağacı rehber bilen ahraz bir İsrafil.
Adile’nin oğlu diye İsrafil de sevilmiyor, hiç arkadaşı olmuyor, herkes tarafından dışlanıp “şeytanın oğlu” olarak nitelendiriliyor.
Bir gün kasabadaki tek dostu olan Marangoz Yusuf ile birlikte, kıyıya vuran iki yabancıya yardım eli uzatmasıyla ortalık karışıyor ve olaylar gelişiyor.
Kitapta neredeyse altını çizmediğim yer kalmadı. Deniz Gezgin’in pagan inanışlar ve tarihe göndermelerle ördüğü bu roman, beni uzun süre etkisinden çıkartamayacak. Dönüp dönüp altını çizdiğim yerleri okumamı sağlayacak türden bir eserdi.
Lütfen alıp okuyun, ruhunuza dokunacak...