Yazar kitabın bir bölümünde şöyle diyor: "Hatıralar, bir devre ışık tutar, o devrin olaylarına ve toplumun muhtelif dinamiklerini yansıtır. Bilhassa hayatları nesilden nesile aktarılan, gönül insanlarının İç dünyalarının daha iyi tanınması için onunla ilgili hatıraların bilinmesi okuyanı, dinleyeni duygu ve düşünce olarak hatıranın sahibinin yaşadığı zamana ve coğrafyaya götürür."
Kitap boyunca hissedilen tam da bu aslında. Aşık Veysel ile birlikte dağlarda koşuşturan, akan suya, çiçeğe dalıp giden, Güneş'e yüzünü dönen bir çocuk olduk önce. Sonra gözünü kaybederken ki acısını hissettik derinlerde. Karanlığa karşı üzüntüsünü... Sonra saz ile tanışıp arkadaş oldu. Sayfalar ilerledi, sözleri dilden dile yayılmaya başladı. Çaldı, gönlünden dökülenleri fısıldadı.
Bu dünyayı ayakta tutanın sevgi olduğunu anlatmış tekrar tekrar. Tabiata, ayrım yapmadan insana, hayvana. Anlayabilene büyük dersler vermiş her konuştuğunda. Zekasını ve şakacı hallerini de tanıdık, onunla yolu kesişen onca insanın anılarında. Görmek gözle değil, gönülden bakmakla olurmuş bir kere daha anladık.
Duygu dolu, güzel bir kitap okudum. Aşık Veysel ile ilgili doğru bildiğim yanlış bilgileri de öğrendim kitapta. Merak edenler için okunmaya değer bir eser çıkmış ortaya.