Yazarın ilk romanı. Ellili yılların sonu, Altmışlı yılların başı, Menderes dönemi. Okurken kendi kendime sorduğum sorular oldu. Etrafımızdakileri ne kadar tanıyoruz dedim mesela. Onu düşünürken kendimizi ne kadar tanıyoruz meselesine takıldım. Ne arıyoruz? Ne sanıyoruz? Olup bitenin ne kadarı doğru? Ne kadarı kurgu? Kendi hayatımızın ortasında mıyız gerçekten, değilsek neresindeyiz? Roman kahramanlarının uzun iç hesaplaşmalarını, korkularını, beklentilerini, çelişkilerini okumayı seviyorum. Bir karar veriyorlar nihayetinde ve sonuçları oluyor. Sonuçlarla baş eden kahramanlar da oluyor, yenik düşenler de.
O yılların İstanbul’unu çok güzel anlatmış Türkali. Okuru elinden tutmuş, yokuş yokuş, kıyı kıyı, sokak sokak gezdirmiş. E ben buraları biliyorum hissi çöküyor okuyucunun üzerine. Görmüş, yaşamış gibi oldum denir ya, öyle. Final Kenan’ın ağzından yazılsaydı keşke dedim son sayfaya kapattıktan sonra…