Sosyal bilimcilerin çoğu, l960'lı yıllara dek, cinselliğin insan doğasının bir parçası olduğu varsayımım sorgulamakta başarısız olsa da, antropologlar bir süre için de olsa, çeşitli kültürel
ortamlarda yer alan engin çeşitlilikteki cinsel inanışlarla, cinsel tutumlarla ve cinsel uygulamalarla ilgili çok sayıda bulguyu bir
araya getirmiştir. Bu bulgular, aralarında insan cinselliğinin nasıl algılandığının, farklı kültürlerde neyin erotik sayıldığının ve cinsel birleşmenin nasıl başlayıp, nasıl uygulandığının da yer aldığı çeşitliliği kataloglayan Ford ve Beach (1952) tarafından bir araya getirilmiştir. Bununla birlikte, erkeklerin karşı cinsi bir av olarak gördükleri toplumlardan, cinsel açıdan çekingen oldukları toplumlara; kadınların seks karşılaşmalarının etkin öncüleri ve katılımcıları oldukları ve düzenli olarak orgazma ulaştıkları toplumlardan, cinsel açıdan teslimiyetçi davrandıkları ve orgazmı henüz tecrübe etmedikleri toplumlara kadar, cinsel davranışın toplumsal cinsiyetçi kalıplarındaki büyük farklılıklara dikkat
çekmişlerdir. Böylece, Ford ve Beach'in antropolojik literatür sentezi, kadınların cinsel doyumunu, cinsel ve toplumsal bağımsızlıklarıyla ilişkilendirmiştir. Ayrıca, bu farklılıkların doğanın değil, kültürün neticesi olduğunu, insan cinselliğinin doğuştan gelen değil, öğrenilen bir davranış olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu nedenle antropoloji, daha sonra gelecek olan toplumsal inşacıların, hem biyolojik açıklamalara, hem de psikanalizin evrenselleştirici iddialarına karşı çıkmalarına olanak tanıyan, ampirik bir kaynak sunmuştur.