Tolstoy'a göre Hristiyanlığın özü İsa'nın öğretilerinde yatmaktadır ve bu öğretiler esas olarak sevgi, bağışlama ve şiddetsizliğe dayanır. Tolstoy, dönemin kilisesinin ve dini kurumlarının bu özden saparak, Hristiyanlığı bir iktidar ve kontrol aracı olarak kullandığını eleştirir. Kilisenin, İsa'nın asıl mesajını çarpıttığını ve dini ritüellerle, dogmalarla Hristiyanlığın özünden uzaklaştığını iddia eder.
Tolstoy'un bu eserinde dile getirdiği bir diğer önemli nokta, dini inancın kişisel ahlak ve vicdanla doğrudan ilişkili olması gerektiğidir. Ona göre, gerçek dini inanç, dışsal kurallar ve ritüellerle değil, içsel ahlaki bilinç ve vicdanla belirlenmelidir. Tolstoy, bireyin kendi içsel rehberliğini takip etmesi gerektiğini vurgular ve dışsal otoritelerin ahlaki doğruluk üzerindeki etkisini reddeder.