Mustafa Kutlu’nun bilmem okuduğum kaçıncı kitabı. Mustafa Kutlu okumanın sanırım en güzel yanı okuduğum her kitabında aynı tadı almakla beraber farklı bir ortama, aleme konuk olma hissi... Her okuduğum kitabı bir öncekinin üstüne eklene eklene bir bütün halini alıyor gibi.
Her kitapta farklı bir karakterin derdiyle dertlenip o derdin asıl kendi derdimiz olduğunu fark ediyorum. Hepimizin dillendirdiği o eski bayramlar, çocukluklar, gelenekler, yapılar... Hepimizin dile getirdiği ama üstünde çok da durmadığı konuları alıp bize sunuyor yazar.
Huzursuz Bacak Avrupa’da eğitim görmüş Ömer Faruk’un ülkesine geri dönüşü, değişime uğrayan şehir, kültür ve insan karşısında yaşadığı bocalamayı konu alıyor. Bu eksende de bizlere de eski ile yeni arasındaki çatışmayı, değişimi ve bu değişimin hiç de olumlu yönde olmadığını sunuyor.
Sanatı, inceliği, öz varlığını, ruhunu yitirmiş bir şehir; değerlerine bağlılığını, en önemlisi de davasını unutmuş, dertleri başkalaşmış insanlar.
Avrupa’dan gelip kendi ülkesinde yabancılık hisseden Ömer Faruk kitabın sonunda çiftlikteki Adem ve eşiyle birlikte tarım yapmaya karar veriyor.
Bu anektod güzel ve düşündürücü. Belki de kendimizi bulmak adına en başa dönmek en iyisidir.