Bu küçücük kitap, Vüs’at O. Bener’in “özyaşamöyküsel” anlatı dizisinin, Trilogya’sının üçüncü kitabı. İlk iki kitap, Siyah-Beyaz ve Mızıkalı Yürüyüş idi. Kara Tren’de, diğer iki kitap gibi, kronolojik bir kurguya dayanmıyor, yazarın özyaşamöyküsünü tastamam faş etmiyor. Ama bir yandan da, doğrudan doğruya yaşam-öyküsünden, yaşamöyküsünün bu kitaba yansıyan kesitlerinden kaynaklanan bir çarpıcılık, bir özel kıyıcılık var, bu kitapta. Kuşkusuz, metnin, yazının, anlatının kıyıcılığıyla çoğalan, işlenen bir kıyıcılık tarzının serpilmesini sağlayan... Batılı altkültür ve buhran edebiyatlarının ‘fenalık’ tasvirlerine hiç benzemeyen, olağanüstücülüğü olmayan; ‘ağır’ yaşantıların, dibe vurmaların, hesaplaşıp gücünü toparlamaların, o anki çöküşün ve sonraki muhasebenin bileşkesinden, öylesine gerçek bir bakış açısından gören, gösteren bu özgün tarz, Vüs’at O. Bener’in kendine mahsusluğunu oluşturmuyor mu?