Son sayfayı okuyup da kitabı bitirince gözlüğümü çıkarıp koydum kitabın yanına, fotoğraftaki gibi, öylesine; dirseğim koltuğun kolunda, şakağım yumruk halindeki elime yaslanık... Gözlerim kitaba bakıyor, ama görmüyorum... Gözlerimin önünden okuduğum herbir satır teker teker geçiyor yeniden. İsimler, o isimlerin yaşadıkları, düşünceleri, olaylar... Allahım! Harikaydı, muhteşemdi, müthişti...
Genel bir alışkanlık edindim son birkaç aydır: Çoğu kitabın arkasındaki tanıtımları önden değil de kitabı bitirdikten sonra okuyorum; hatta bazen hiç okumuyorum. Bu kitabınkini de bitirdikten sonra okudum. Okumadan önce ise aklımdan geçen "Vay bee! Nasıl da bu kadar sert öykülerin bulunduğu bir kitaptı böyle" dedim. Aynı "sert öykü" tabirinin kitabın arkasında da yazılı olduğunu görünce, içinde bulunduğum yoğun duygusal durum sebebiyle sadece kendimin böyle değil, o arka kapağı yazanın da böyle hissetmesi içimi rahatlattı. Öykülerin, bir roman edasıyla devam ederek birbirine bağlanması, birbirleriyle ilintili olması, devamı ya da öncesini konu alması bana hep üst seviyede bir edebi haz vermiştir. Bu edebi hazzı damarlarınıza kadar hissetmenizi sağlayan, önceden okuduğum "Yavaş" adlı kitabıyla da oldukça fazla doyuma ulaştıran Nihan Eren, mutlaka kitapseverler tarafından yakın takibe alınması gereken bir yazarımız.