Hiçliğe Tırmanan Adam Martin Eden...
İncelememe başlarken; Jack London'ın yarı otobiyografik kitabı olarak bilinen bu efsane kitabı çok beğendiğimi belitmek isterim. Kitap günümüzden bir asırdan uzun bir zaman önce yazılmış olmasına rağmen, zihniyet ve değerler açısından statü ve servetin Amerikan toplumunun özellikle söz gelimi üst sınıflar için o zamanlar da bile ne kadar hayati önem taşıdığını gözlerimizin önüne tam anlamıyla sermektedir. Aslında romanın ana temalarından biri bu olmasına rağmen kitapta finale gidiş yoluna girildiğinde insan Martin'e istemsizce hak vererek kaçınılmaz sonun gelmesini beklemeye başladığını fark ediyor. Bu da ana temanın sosyal ve ideolojik meselelerin karmaşıklığına bağlanmasına neden oluyor.
Hedefine ulaşmak için çok çabalayan, sefalet ve açlık içinde çırpınan Martin romanın başlangıcından sonuna kadar yalnız, ki başta çalışmıyor olarak yorumladığı için dışlanan hor görülen bir avare olarak bakılan iyi kalpli ama saf temiz Martin, aslında insanlar onu o sefalet içinde çıkardığı eserleri şimdi çalışıyor gibi yorumladığı için ve yavaş yavaş gözü açıldığı, o temiz saflıktan biraz olsun kurtulduğu için şimdi o kendini dışlama gereği duyduğu için yalnız...
Başlangıçta Amerikan rüyası idealinde olup onu gerçekleştirmek isteyen, Sevdiği için çalışıp çabalayan bir garip deniz adamlığından (bu arada büyük bir şevkle onu destekliyordum), okuyarak ve gozlemleyerek git gide büyük bir yazar ve düşünür olan Martin'in üzerinde yarattığı o müthiş hayal kırıklığına eşlik etmek beni de benden almayı başarmıştır...