Kitabı okurken bu kitabın ütopya mı distopya mı olduğuna karar veremedim. Aslında içinde ikisi de vardı. İnsanların yeni dünya arayışı hic bitmiyor. İnsan hayallerinde, edebiyatta, sinemada ya bu dünyanın dönüşümüyle ya da milyarlarca ışık yılı uzaklarda yeni, başka dünyalar yaratıyor. Amaç en iyiyi, en doğruyu belki kusursuzu yaratmak. Kitapta bana ilginç gelen erkeklerin olmadığı (anaerkil) bir dünya yaratılmasıydı. Kadınların çoğunun bunu düşünmüş olduğunu varsayıyorum. Şahsen benim düşündüğüm bir şeydi bu. Kadınların yönettiği bir dünyanın daha adaletli ve şiddetsiz olacağını zaman zaman düşünmüşümdür. Bu fikri bir romanda görmek beni şaşırttı. Ancak bir cinsin dışlanması diğerini cinsiyetsizleştirmiş, İnsani özelliklerin çoğunu da yok etmişti. İnsan, "varlık" olmuş, duygularından arınmış, romanda da belirtildiği gibi android olmuş, sebepsiz ve ani ölümler (ani göç) başlamıştı. Gerekli araştırmalar yapıldıktan sonra da insani özelliklerin bazıları (sevmek, sevişmek, hayal kurmak, hissetmek, düşünmek, rüya görmek, doğum yapmak vs.) geri alınmak isteniyor. Yine erkekler dışarda bırakılarak. Ayrıca adalet, eşitlik gibi durumlar üzerinde de düşünülüyor. BAel, ondördüncünün dediği gibi Tanrıcılık oynamaya başlıyor. Yeni bir toplum, dünya , insan tasarlamaya başlıyor. Erkeklerin dünyasında şikayet ettikleri şiddet, cinayet onun da yaptığı, başvurduğu şey oluyor.