Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Psikanaliz ve Ses

Sahibinin Sesi

Mladen Dolar

Sahibinin Sesi Sözleri ve Alıntıları

Sahibinin Sesi sözleri ve alıntılarını, Sahibinin Sesi kitap alıntılarını, Sahibinin Sesi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kapatılamayacak bir gedik, insan bedenini "kendi" sesinden ilelebet ayırır. Ses hayaletimsi bir özerklik gösterir, gördüğümüz bedene asla tam olarak ait değildir, bu yüzden konuşan canlı birini gördüğümüzde bile, asgari bir vantrilokluk daima işbaşındadır: Kendi sesi, konuşanı oyup, bir bakıma "kendi başına", onun aracılığıyla konuşuyor gibidir.( Žižek 2001b: 58)
Sesin, ikircikli bir konuma yerleşmesini sağlayan hayati bir eksen rolü oynadığını görebiliriz. Ahlak yasasını ayakta tutan sese Sokrates'ten Rousseau'ya uzanan koca bir gelenek ve Kant dahi, ilahi demiş ve bu ilahi aşkın yasa, aynı anda öznenin en mahrem çekirdeğine yerleştirilmiştir. Heidegger'le birlikte bu ses asgari ölçülerine indirilmiştir: bir radikal başkalığa açıklık/açılma, Varlığa açıklık, öz-benimsemeyi ve öz-düşünümü atlatan bir sesleniş, var-olanın dışında, tekinsizin diyarında konumlanan bir şey. Bütün bu geleneğin ortak fikrine göre ses, Öteki'den gelir, ama içerideki Öteki'dir bu.
Sayfa 105Kitabı okudu
Reklam
Sükût büyük çaba gerektirir; öyle bir etik ihsas eder ki birinci ilkesi şudur: "Söyleyecek daha iyi bir şeyimiz, sükûttan daha iyi bir şeyimiz olmadıkca sükûtu bozmamalıyız. "
Sayfa 155Kitabı okudu
Akuzmatik ses
Akuzmatik ses, kaynağı görülmeyen sestir; kökeni saptanamayan, yeri belirlenemeyen sestir. Bir köken, bir beden arayan sestir, ama bedenini bulduğunda bile bunun pek bir işe yaramadığı ortaya çıkar, ses bedene oturmaz, bedene uymayan bir yumrudur - çabuk ama parlak bir örnek isterseniz, Hitchcock'un Sapık'ını düşünün; film tümüyle "Annenin sesi nereden gelir? Hangi bedene atfedilebilir? sorusu etrafında döner. Bedenden yoksun sesin bünyesi gereği tekinsiz olduğunu ve yarattığı huzursuzluğun, bir bedene atfedilmesiyle yatışmadığını hemen görebiliriz.
“Dil ile bedenin ortak noktası sestir, ama ses ne dilin ne de bedenin bir parçasıdır.”
Kendini konurken işitmek - daha basiti, kendini işitmek- benliğin asgari biçimini üretmek için gereken narsisizmin yalın bir formülü olarak görülebilir. Lacan'ın gençliğinde üstüne epey kafa yormuş olduğu başka bir narsisistik cihaz vardır: ayna
Reklam
Ses, mana oluşumuna katkıda bulunmayan şeydir. Anlam geçirmeyen maddi unsurdur ve bir şey söylemek için konuşuyorsak şayet, ses tam da söylenemeyen şeydir.
Tecrit halinde, tek başına, çılgın kalabalıktan uzakta yapayalnızken, sesten öylece kurtulmuş değiliz - böyle zamanlar başka türlü bir sesin, alışıldık şamatadan daha sırnaşık ve zorlayıcı bir sesin ortaya çıktığı zamanlar olabilir: susturulamayan bir sesin, iç sesin. Sanki ses toplumun yanımızda taşıdığımız ve uzaklaşamadığımız nüvesidir.
Yasa daima bir takım kısmı nesneler aracılığıyla,ansızın tanık olunan anlık bir bakış,parçalanmışlığı içinde esrar olarak kalan ufak bir parça aracılığıyla kendini açığa vurur;kırıntılarla;hademeler,bekçiler,hizmetçilerle;ıvır zıvırla,çerçöple,yasanın molozuyla.Kismi nesneler,anlamı olmayan geçerliliğin özetidir ve bunlar fantazi oluşumu için yeterlidir;aruzuyu yakalamak için kâfidir.Ve bunlar arasında ses vardır,yasanın manasız sesi:Yasa durmadan tuhaf bir gürültü yapar, esrarengiz sesler çıkarır.Yasanın gerçekliği manasız bir sese iliştirilebilir... ...Ses yasanın aynı anda içinde ve dışında olan belirlenemez noktadadır tam olarak,daima bir acil durum tehdidir bu yüzden.
Sayfa 168
(...) arzu da nihayetinde ihtiyacı aşan talep fazlalığından başka bir şey değildir.
Reklam
Ses nereden gelir? Varlığımızın en iç bölgesinden gelir, ama aynı zamanda bizi aşan bir şeydir, bizde bizden fazladır ama bir kez daha, en yakınımızdaki bir ötedir.
Bu makine ancak Freud'un "tekinsiz" sözcüğüyle tarif edilebilen etkiler yaratmaya devam etmiştir. Bir makinenin, tümüyle mekanik yollardan, ses ve konuşma kadar insana özgü bir şey üretebilmesini sağlayan gedikte bir tekinsizlik vardır. Etki, mekanik kökeninden kurtulup bir fazlalık olarak işlemeye başlayabiliyordur adeta -tam da makinede­ ki hayalet gibi; sanki tam bir nedeni olmayan bir etki, açıklanabilir nedenini geride bırakan bir etki vardır- ve sesin, tekrar tekrar geri döneceğim garip özelliklerinden bir tanesi budur.
Dü­şük çoğaltım kalitesi anlamı çözmeyi zorlaştırıyordu,ama ses -tam da bıraktığı asli insanlık intihasıyla- herkesi anında kavramış ve ev­rensel bir huşu yaratmıştı. Fakat bu ses-etkisi, pürüzsüz bir mekanik nedensellikle değil, nedensellikteki gizemli bir sıçrama, bir ihlal, ak­sayan bir nedensellik, nedenini aşan bir ses-etkisi yoluyla üretiliyor­du; ses bu noktada bir yarığın, kayıp bir halkanın, neden-sonuç ağın­daki bir gediğin yerini alır. Sloganlar konusundaki benzersiz hüne­riyle Lacan şöyle der:"Sadece aksayan bir şeyde neden vardır"
ŞÖYLE BİR HİKÂYE VARDIR: Bir muharebenin ortasında, siperlerde bir bölük İtalyan askeri ve "hücum!" emri veren İtalyan bir komutan varmış. Hengâmenin ortasında sesini duyurabilmek için anlaşılır bir sesle bağırmış komutan, ama hiçbir şey olmamış, kimse yerinden kıpırdamamış. Bunun üzerine sinirlenen komutan daha yüksek sesle haykırmış: "Hücum!" Yine kıpırdayan olmamış. Fıkralarda bir hare­ket olması için bir şeyin üç defa olması gerektiğinden, sesini daha da yükseltip bağırmış: "Hücum!" Bu noktada siperlerden bir yanıt gel­ miş, takdir dolu ufacık bir ses yükselmiş: "Che bella voce!/Ne güzel bir ses!" Bu hikâye ses problemi için geçici bir giriş kapısı olabilir. İlk dü­zeyde, başarısız bir celp, çağırma hikâyesidir bu. Askerler ötekinin hitabında, çağrısında, görev çağrısında kendilerini tanıyamaz, ona uygun davranmazlar. Bunda askerlerin İtalyan olmasının da belli bir payı vardır tabii; haklarındaki rivayete, yeryüzündeki en cesur asker­ler olmadıkları şeklindeki imgelerine uygun hareket ederler -...hikayemizin bir siyaseten doğruculuk örneği olmadığı da belli, örtük bir şovenizmle ve ulus klişeleriyle haşır neşir. Neyse; emir sonuç ver­mez, muhatapları iletilen anlamda kendilerini tanımayıp, bunun ye­rine mecraya, yani sese odaklanırlar. Dikkatin sese yönelmesi, çağır­mayı ve simgesel yetkinin üstlenilmesini, görev aktarımını aksatır.
Aristoteles'i takip edersek, salt ses hayvanlar ve insanlarda ortak olan şeydir, insanın hayvani parçasıdır. Hayvanlarla insanların paylaştığı deneyimler olan acı ve hazza işaret edebilir sadece. Ama söz (logos) işaret etmekle kalmaz, ifade eder ya da daha da iyisi, açığa vurur: Yararlı (faydalı) ve zararlıyı ve bunun sonucu olarak haklı ve haksızı, iyi ve kötüyü açığa vurur. Yumruk yiyen biri, gayet tabii haykırabilir, yani acısını dışa vurmak için bir ses çıkarabilir; bir at ya da köpek de bunu yapar. Ama aynı zamanda şunu diyebilir: "Bana yanlış yapıldı" (kötü muamele, zarar gördüm) ve böylece söz, doğru/yanlış ölçüsünü ortaya çıkarır. Sadece hisleri dışa vurmakla kalmaz, bir yargı standardı ortaya çıkarır.
17 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.