Silas Marner, dolu dolu bir okuma deneyimi sundu bana. Yazarın akıcı, yalın ve duru dili, yaptığı psikolojik tahliller, öykünün saflığı ve derinliği gerçekten çok etkileyiciydi. Haksız yere suçlanarak köyünden sürülen Silas, başka bir kasabaya yerleşerek burada kendisini tamamen işine veriyor. İnsanlara olan inancını kaybederek yıllarca, kasaba sakinlerinden uzakta yalnız, münzevi bir şekilde yaşarken yaptığı tek şey, dokuma tezgahının başında oturmak ve geceleri de biriktirdiği paraları saymak oluyor. Hayata tutunmasını sağlayan tek zevki, altınlarına bakmak ve onlara dokunmak olan adamın, bir gün paraları çalınıyor. Ancak bu durum kendisi için ceza değil tam tersi bir ödül oluyor. Çünkü sonrasında hayatı, bambaşka bir yol çizerek şekilleniyor. Gerçek mutluluk nedir, bir insan bir insanın hayatında neleri değiştirebilir, kayıplarımız aslında kazançlarımız olabilir mi gibi sorgulamalar yaptırmanın yanı sıra, adalet, din, toplum gibi konularda da düşünmemizi sağlayan bu klasiği, tüm kitap dostlarına tavsiye ederim.