Kutsal kişiler, esinlenmiş yasa koyucular, peygamberler, mesih
ler, yaşamları boyunca geçmişteki ve günümüzdeki tüm dinle
rin ve aşkın felsefenin tüm sistemlerinin varlıklarını kendisine
dayandırdıkları, bu biricik ve kötücül gizin peşinde koşmuşlar
Maddi olduğu kadar entelektüel ve ahlaki olarak da insan varlığının asgarisine indirgenmiş, zindana tıkılmış bir mahkum kadar sınırlı bir
yaşama sahip bırakılmış, bir çıkış yolu bulamayan, hatta ekonomistlere İnanacak olursak bir geleceği bulunmayan halk, elbette
ki, bir kaçış arzusu duymadığı takdirde, yalnızca burjuvazinin daralmış ruhuna ve körleşmiş içgüdülerine sahip olacaktır. Kaçışa
gelince, bunun yalnızca üç yöntemi vardır ikisi hayali, biri gerçek. ikisinin yolu meybane ve kiliseden geçer birincisi vücudu, İkincisi ruhu sefalete iter. Üçüncü yol ise toplumsal devrimdir.
Tek kelimeyle , biz, tüm yasamayı , tüm otoriteyi, ayrıcalıklı,
lisanslı, resmi ve yasal tüm etkileri , evrensel oy hakkından doğ
muş olsalar bile, reddederiz; çünkü bunların önünde sonunda,
egemen bir sömürücüler azınlığının çıkarlarından yana ve onlara
tabi büyük çoğunluğun çıkarlarına karşı olduğuna inanırız
Halkın bir sınıfı daha vardır ki, inanmasa bile, en azından
inanıyor görünmek zorundadır. Bu sınıf, insanlığın tüm işken
cecilerini, tüm paskıcılarını, tüm sömürücülerini kapsamaktadır:
Papazlar, monarklar, devlet adamları, askerler, kamu adına ve
kendi adına çalışan maliyeciler, her türden resmi yetkililer, po
lisler, jandarmalar, zindancılar, idamcılar, tekelciler, kapitalistler,
vergi toplayıcıları, müteahhitler, toprak ağalan, hukukçular, eko
nomistler, her türden siyasetçiler, en küçük şekerleme satıcısına
kadar bunların tümü, hep bir ağızdan Voltaire'in şu sözlerini tek
rarlamalıdır: "Eğer Tanrı olmasaydı, onu icat etmek zorunda kalırdı
Tanrıları, yarıtanrıları, peygamberleri, mesihleri ve azizleri ile
tüm dinleri yaratan, henüz tam olarak gelişmemiş ve yeteneklerine tam olarak sahip olamamış insanın saf hayalgücüdür