Geceleri kolay kolay uyuyamayan bir adam varmış.Kötü rüyalar görenlerin rüyalarına sızıp bu rüyaların sonunu tatlıya bağlamak için uyanık kalırmış günün ilk ışıklarına kadar.Bir gün,bir kadının rüyasında kendi ölümünü görmüş.Usulca ayrılmış rüyadan.O geceden sonra da kimsenin rüyasına girmemiş.
Günler iyice birbirine benzemeye başladı burada.
Bu iyi bir şey mi yoksa kötü mü emin değilim.
Ama şunu biliyorum ki o birbirine benzeyen günlerin içine sızan her şeyde biraz sen varsın.
Kitap okurken senin sevebileceğin yerlerin altını çiziyorum, radyoda sevdiğin şarkılar çıktığında ben sevmesem de koşulsuz bir saygıyla sonuna kadar dinliyorum ve annemle günde en az bir kez senden konuşuyoruz..
Doğup büyüdüğü yere ait değil insan. Acı çektiği ya da çok mutlu olduğu yere de ait değil. İnsan, olmak isteyip de olamadığı yere ait. Şey gibi bir his işte bu; çok, çok susamak gibi. Siz anlamazsınız bu hissi, bir tek o anlar.
Gidelim Buradan
Ali Lidar
... Göğsünü sıkan, içini daraltan o laneti geride bırakıp gidelim. Burada yağmur bile güzel yağmıyor artık. Yağmuru güzel yağan bir yerlere gidelim.
Gidelim buradan... Burası bizim değil. Nasıl başederiz bu kadar saçmalıkla? Her şeye sıfırdan başlanabilecek bir yerlere gidelim.
Gidelim buradan... İlaçlarını yanına alma. Kitaplarımı almayayım ben de. Biraz da onlar çıldırtmıyor mu bizi? Havası ilaç, denizi kitap bir yerlere gidelim.
Gidelim buradan... Bıktım tepemizde sallanan manasız sorulardan. Soru sorma artık bana. Soru sormayayım sana. Her türlü sorunun tedavülden kalktığı bir yerlere gidelim.
Gidelim buradan. Burada insanlar kötü. Hep bir şeyler anlatmamızı bekliyorlar, hep bir şeyler anlatmamızı isteyecekler, bitmeyecek bu hiç bitmeyecek. Kimseye bir şey anlatmak zorunda kalmayacağımız bir yerlere gidelim.
Gidelim buradan... Bak uyuyamıyorum yine. Senin de uykuların defolu, bölük pörçük. Huzur içinde uyuyabileceğimiz bir yerlere gidelim.
Gidelim buradan. Ya sen bana gel ya da ben geleyim sana. Sonra gidelim. Hadi...
🖤
Söyleyeceğimiz çok şey var aslında. Ama üşeniyoruz. Ve çok sıkıldık. Önceleri müthiş bir hevesle acılarımızı paylaşacak insanlar ararken etrafımızda şimdi kimseler soru sormasın istiyoruz. Sorduklarında ise yakınlık derecesine göre hayat ya da boşver diyoruz. Söyleyecek şeyimiz olmadığından değil , söyleyecek çok şey var aslında ama bugüne kadar anlattıklarımız hiçbir işe yaramadığıdan konuşmak istemiyoruz.
Adın üç kere geçti saçma sapan bir filmde.
Yalnız olsam çok ağlardım ama annem bakıyordu.
Otoban dolusu gürültüyü sıkıştırılıp beynime;
"Anne," dedim, "Hadi çay koy da içelim.."
Ben ona biriktirdiğim her şeyi sundum. Zamanı, kitaplardan süzdüklerimi, yazabildiğim ve yazabileceğim her şeyi. O ise günlük hayatın sıradan beklentilerine o kadar alıştırmıştı ki kendini, başka türlü bir sevme şekline ihtimal bile vermiyordu. Olmadı, olamazdı da. Benim yanımda uçmak için can atan bir kedi yavrusu gibi takıldı bir süre, uçabilmek için gereken arzu ve iyi niyete de sahipti aslında. Ama, kanatları yoktu.
Duvarda duvar saati var, yerde yer halısı, masada masa lambası, elbise askısında elbiseler, kitaplıkta kitaplar, kül tabağında sigara izmariti... Eşya bile nerede olması gerektiğini biliyor sanki... Hiçbirinin kafası karışık değil. Şu an oturduğum göt kadar odada, etrafıma bakıyorum da aslında nerede olması gerektiğini bir türlü bilmeyen bir tek benim gibi geliyor.
Gidelim buradan ... Göğüsünü sıkan, içini daraltan o laneti geride bırakıp gidelim. Burada yağmur bile güzel yağmıyor artık .. Yağmuru güzel yağan bir yerlere gidelim. Gidelim buradan ... Havası ilaç, denizi kitap bir yerlere gidelim."