kitap tarih sırası olmayan bi günlük gibiydi, kahramanın bütün bütün yaşadıklarını, duygularını hiçbir süslü cümle olmadan, bize düşünmemiz gerekenler söylenmeden okuyoruz, olduğu gibi kalbinin içini. yaşayabilmek için dönüştüğü kişi, hayatın ondan aldıkları ya da hiç vermedikleri karşısında içine dolan öfke, kıskançlık, hınç.. almayı da vermeyi de bilmediği şefkat dışında tüm duyguları paylaştım eszter ile. ona sımsıkı sarılmak istedim, çok tanıdıktı içinden geçenler.
şunu sormak isterim; eszter gerçekten bir antikahraman mı, yoksa hepimiz gibi sıradan, yapayalnız biri mi ?
(bu arada, ruh adamla ilgili söylediklerine kırıldığımı düşündüğü için bir sonraki buluşmada izanın şarkısını hediye etmişti Burak bey bana, kırılmamıştım ama iyi ki öyle düşünmüş de bu sayede magda szabo ile tanıştım. okuduğum iki kitabıda bitirdiğimde hissettiğim hayretti, sadece hayret. yazar bunu nasıl başarıyor? okuyalım, okutturalım ve konuşalım.)