Zaman kavramı, evet. Bu kitabın özünü oluşturan kelime. Herkesin eşit şartlarda olduğu tek kavram bu sanırım. Bu kitap, hiç yaşlanmayan bir tarih öğretmeninin hayatını anlatıyor. Zaman kavramı o kadar iyi anlatılmış ki kitabı bitirdiğiniz zaman, her şeyin kalıcı olmadığını, zamanın her türlü ilerlediğinin farkına varıyorsunuz. Aslında zamanın ilerlediğini elbette hepimiz biliyoruz, ama bunun farkına vardığımızda her şeye daha farklı bakmaya başlıyoruz. Bir şeyi bilmek ve farkına varmak çok farklı şeyler.
Herkes kendini bulmaya çalıştığı anı beklemiyor mu? Bunun için de zaman harcamıyor mu? Sahi yaşadığımız şu hayatta mutlu olduğumuz anda zamanın durmasını, mutsuz olduğumuz anda ise zamanın çabucak ilerlemesini isteriz. Durmasını istediğimiz anlar genellikle kendimizin kendimize ait olduğunu hissettiğimiz andır. Oysa ki her yaşın bir güzelliği olduğu gibi her anın da bir güzelliği vardır. Her saatin, her dakikanın hatta her saniyenin kendine göre güzelliği vardır elbet. 1 dakika sonra mutlu olabilirsiniz ya da 1 saniye sonra üzgün olabilirsiniz. Bu duyguların zaman ile bir ilgisi yoktur. Zamana verdiğiniz anlam, sizi mutlu ya da üzgün yapar. Son olarak şunu söylemeden geçemeyeceğim: Hepimiz kaybettiğimiz ya da ulaşamadığımız her şey için zamanı suçlarız. Oysa biliriz ki; zaman konuşsa, hepimiz utanırız.