Şahsımı değil ,milletimi bu hale getirenlere hakkımı helal etmiyorum!
Allahım helal etmiyorum! Şahsımı değil, milletimi bu hale getirenlere, hakkımı helal etmiyorum! Beni, benim için lif lif yolsalar, cımbız cımbız zerrelerimi koparsalar, sarayımı yaksalar, hanümanımı, hanedanımı söndürseler, çoluğumu gözümün önünde parçalasalar helal ederdim de Sevgili'nin (SalAllahu Aleyhi ve Sellem) yolunda yürüdüğüm için beni bu
Yeni dönemin de eski dönemden farklı olmadığı, herkesin gölge­sinden korktuğu yeni düzenin de muhaliflerini vahşi yöntem­lerle ezdiği sonucuna vardı. O zaman Kızıl Sultan'ı deviren ihtilalin sebebi neydi? Hiçbir şey değişmeyecekse niye yaşan­mıştı bunca altüst oluş?
Reklam
Toplumun en büyük haksızlığına uğramış tarihi şahsiyetlerinden biri, 2. Abdülhamid 'dir. Kendisinden önceki devirlerin ağır yükünü omuzlarında taşıyan, en güvenebileceği adamların ihanetine uğrayan ve dağılmak üzere olan içi dışı düşman dolu bir imparatorluğu 33 yıl sırf zeka ve hamiyeti ile ayakta tutan bu büyük padişah katil, kanlı, müstebit, kızıl sultan, cahil ve korkak olarak tanıtılmış, daima aleyhinde işleyen bu propagandanın tesiriyle de böyle tanınmış talihsiz bir insandır.
1933'te Devlet tarafından basılmış kitabın 2. sayfasında yazanlar...Yazık
Sultan Abdülhamid'in fotoğrafının alt yazısı şöyle: "Uyanık gençliği boğan, zindanlarda çürüten Yıldız Baykuşu Kızıl Sultan Abdülhamit." Sultan Vahidüddin'in fotoğrafının altındaki yazı ise şöyle: "Tahtını kurtarmak için memleketini satan Sevr simsarı, vatan haini Vahdettin." Oysa bugün, gerçek tarihçi, Sultan Abdülhamid'in mazeretlerini biliyor. Sultan Mehmed Vahidüddin'i ise, Anadolu'nun kurtuluşu için şahsî servetini Mustafa Kemal Paşa'ya verecek kadar büyük bir fedakâr, çaresizliğine rağmen, Sevr'i imzalamayı reddedecek kadar da büyük bir vatansever olarak kaydediyor. (Ancak tümüyle çareler tükendiğinde imzalıyor.)
Sayfa 159 - NesilKitabı okudu
Abdülhamid katiyen zalim değildi. Adına ve hatırasına eklenen “Kızıl Sultan” lâkabı tarihin en büyük yalanı. Boğdurulup yok edilen devrimci talebeler masalı yalan, çuvallara dikilip Boğaz’ın sularına atılan saraylı kadınlar hikâyesi yalan! Tam tersine… Abdülhamid şiddetten nefret ederdi. Tahammül edemezdi kan akmasına, maddî eza duyardı. Nefret ederdi darağacından. Affetme salahiyetini her vesileyle kullanırdı. Hatta suiistimal ederdi. Nizamî muhakeme tarafından verilen idam hükümlerinin hemen hepsi otomatik olarak sürgüne tahvil edilirdi. Siyasî hasımlarına karşı başlıca silahı sürgündü. Ustaca derecelendirilmiş bir sürgün: Yemen veya Fizan’da gözaltında bulundurulmaktan tutunda Payitaht’tan az veya çok uzak vilayet veya kazalarda valilik veya kaymakamlığa kadar. Sürgüne yollanılan maaş alır, iaşe ve ibatesi temin edilir ve daima Payitaht’a dönmek ümidini muhafaza ederdi. Çok defa efendi olarak gidilir, bey olarak dönülür, paşa olarak dönülürdü. Belki bu da bir hesaba dayanıyordu.
Mehmet Akif gibi kalbinden imanı eksik etmeyen, kendisini din ü devlet, mülk ü millete adamış bir şair bile Padişah'ı, Fransız'dan da ileri giderek Kızıl Kâfir diye niteliyor, "Yıldız'daki Baykuş" dediği Abdülhamid için "Ah o Yıldız'da ki baykuş ölüvermezse eğer / Âkıbet çok kötü..." diyerek ağır dizeler yazıyor, bir an önce ölümünü dilediği Sultan'ın “ibli sin ruhu" olduğunu söylüyordu.
Sayfa 35 - İnkılap YayınlarıKitabı okudu
Reklam
936 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.