Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.31
Can Dündar, Mustafa isimli belgeselinde müthiş şahsiyetinin yanında Atatürk’ün bizler gibi etten kemikten bina olmuş zaaflara sahip bir insan evladı olduğunu zihinlere çaldığında, bir kesim tarafından lanetlenmiş, daha ılımlı bir kesimde öfke uyandırmış, ertesinde uzun süre sessizliğe bırakılmıştı. Gerçekten sapan yanları vardır - yoktur, tam
Kendi Zarif, kalemi zarif olan insan...
Cahit Zarifoğlu'nun bu eseri vefatından sonra Mustafa Ruhi Şirin tarafından derlenip basılmış. Eser iki kısımdan oluşuyor. 1. kısımda 6 tane çocuklar için yazılmış tiyatro eseri ve 2. kısımda taslağını yazıp metinleri tamamlamamış olan bir kaç eser var.
Çocuklar için yazılmış ama "kızım sana söylüyorum gelinim sen anla" misali yetişkinler için de bir çok mesajlar veriyor. Zarifoğlu bir konuşmasında şöyle diyor: "Büyüklere yazdığınız zaman bu sadece büyükler içindir. Ama çocuklara diye yazarsanız bu aynı zamanda büyükler için olur. Çocuk kitaplarının okuyucularının yüzde ellisinden fazlasının büyükler olduğunu sanıyorum." Muhtemeldir ki hedefi yine büyükler olması..
"Benim şiirlerimde hadis-i şerifler, belki ayetler, tasavvuf, menkıbeler, İslâmî davranış biçimleri, tavırlar, tepkiler, kabuller, suda erimiş madenler gibi vardır." diyor şiirleri için ama bence bu sadece şiirlerinde değil ona dair okuduğumuz her şeyde var.
Cahit Zarifoğlu bu kitapta da her bir tiyatroda hayvanlar dilinden ana tema olarak bir davranışı baz alıp altında nice güzel ahlak veya kötü ahlaklarla bizlere mesajlar veriyor. Hem çocuklar hem yetişkinler için çok faydalı bir kitap. Çocuklara masal niteliğinde okunup üzerinde vurgular yapılarak ahlak aşılanabilir.
Keyifli okumalar dilerim...
"Romanlar sadece kurgulandıkları olayı anlatmaz. Yazarı hakkında verdiği bilginin yanında yazıldığı dönemin sosyo-kültürel atmosferi, siyasi yapısı ve ekonomik durumunu da yansıtır. Bu bilgilendirmeyi özelliklerine göre dönemlere ayırmak veya kategorize etmek eserin karakteristik yapısını ortaya koyar. Örneğin Osmanlı’nın son dönemlerini
224 syf.
9/10 puan verdi
Ah Nurdan Gürbilek, sayfalarca yazsan, hiç bıkmadan, yorulmadan, şevkle okusam seni, başa sarsam, bir daha bir daha okusam, okumalara doymasam...Öyle ki nitelikli, öyle ki donanımlı, öyle ki mükemmelsin!
Gürbilek'in alanında en iyilerinden biri olduğunu kanıtlayan bu eseri, kendi tabiriyle "Bir yazarı, bir başka yazarın ışığında okuyan
Konuşamam Sadece Whatsap:)))
Kitap iki bölümden oluşuyor.
1. Bölüm; Cahit Zarifoğlu'nun röportaj, sohbet ya da dergi ve kitaplar da yayınlanan soru-cevap şeklinde.
2. Bölüm; Zarifoğlu'nun vefatının ardından dostları ve iş arkadaşlarının onun hakkında anlattığı anıları ve eleştirilerine dair soru-cevap niteliğinde.
Defalarca Cahit Zarifoğlu'nun kendi ses kaydıyla olan
Yahudilerin, yüzyıllar boyunca siyonist bir devlet kurmak, sonrasında da tek dünya devleti oluşturmak ve yönetmek amacıyla yaptıkları entrikaları anlatan, Dünya'da olup biten tüm olayların (Fransız ihtilali, Bolşevik devrimi, Osmanlı, Alman, imparatorluklarının yıkılması vb) tamamını ilüminatiye ve masonlara dolayısıyla da yahudilere bağlayarak kanıtları ile anlatan bir kitap. Elbette, bu kanıtların doğruluğunu araştırma olanağımız çok zayıf. Anlatılan konuların birçoğu kendi içinde çelişkiler barındırıyor. Örneğin Hitler'i ilüminatinin finanse ettiği gibi. İlüminati üyeleri yahudi olduğuna göre, neden Hitler'in bunu kendilerine yapmasını desteklediklerinin açıklanmaması gibi. Anlatım çok karmaşık, birbiriyle ilgisiz görünen bilgiler içiçe sokuşturulmuş ama yine de çok hızlı okunan, birçok konuda da aydınlatan bir kitap. Son bölüm olan Jön Türkler'i anlattığı bölümde, 1900'lü yıllarda Selanik nüfusunun yarısının yahudi olduğunu, masonluğun yuvası olduğunu üzerine basa basa belirtip, Atatürk'ten söz etmemesi de garip geldi. Anadolu'daki deyim gibi; kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla misali Atatürk için olumsuz düşünülmesini sağlamaya çalışıyor gibi geldi. Yanlış anladıysam, yazarından özür dilerim. Ancak, bu son bölümü okuduktan sonra, ilk 400 sayfasını körü körüne inanarak okuduğum konuları sorgulamaya başladım.
Severek okuduğum bir kitap oldu. Dünyada bir çok ülke ve tarihi dönemi aktararark neden bugünkü durumda olduklarını net bir biçimde ortaya koyuyor.
Türkiye için özellikle teğet geçilmiş yazarken. Verilen örneklerle Turkiyeyi bizim yorumlamamızı istiyorlar belki de. Sana söylüyorum kızım sen anla gelinim misalı.
Özellikle Meksika ve Amerika için yazilan bölümü çok beğendim. Amerika neden Amerika, Meksika neden böyle oldu ve yol ayrımı nerede başladı güzel anlatılmış. Çok örneklerle, tekrarlarla, demokrasinin oturduğu, güçlü bir hukuk sisteminin olduğu, insanların eşit hak ve imkanlardan faydalanabildiği ülkelerde gelişim olurken, hak hukuk, medya sadece belli politik çevrelerin, ailelerin yönlendirmesinde olduğunda, rüşvetlerin, adaletsizliğin duyulması engellenildiğinde, imkanlar eşit kullandırılmadığında özellikle belli çevreler kullanabildiğinde, haksızlık adaletsizlik olduğunda, temelde bu durum tüm kurumlara yansıyarak o ülkeler çook geride kalıyorlar, gelişemiyorlar, zenginleşemiyorlar, katma değerli üretim yapamıyorlar. Böyle ülkeler güçlü ülkelerin sömürgesi oluyorlar.
Oligarşinin Tunç Yasası her bölümde karşınıza çıkacak. Eğer güçlü çoğulcu bir demokratik yapı oluşturamaz, siyasal ve ekonomik yapılarınız belli elitlerin elinde kalırsa oligarşiye dönüşünüz kaçınılmaz olacak bir çok detaylı örneklerini okuyacaksınız.
Okurken sizi çok düşündüren bir kitap olacak. Mutlaka okuyun.
Hikayelerini çok sevsem de denemelerinden aynı tadı alamıyorum Kutlu’nun. Evet,denemeleri de akıcı bir dille yazılıyor,okudukça okunuyor ama nedense verdiği lezzet hikayeleri kadar doyurucu değil.
İki bölümden oluşan bu deneme kitabının ilk bölümünde “kızım sana söylüyorum,gelinim sen anla” misali İstanbul’un şehirleşme sürecinde yaşadığı sancıları anlatıyor ülke genelini kastederek. Bunu yaparken İstanbulu ve doğayı da yine kendine öZgü betimlemeleri ve tarifleri ile veriyor. İkinci kısım geçmişe duyulan özlemi anlatırken biraz da kendi benliğimize bağlı kalırsak ilerleyip gelişebileceğimizi vurguluyor. Aslında bu tip denemelerden çok sıkılıyorum ama Kutlu yazmışsa,sıkılmanıza izin vermiyor.
