Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
92 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
27 saatte okudu
Arayış...
Otobiyografik beşlemenin ikinci kitabı Kiler. Sırasını merak edenler için: Neden Kiler Çocuk Soğuk Nefes
Thomas Bernhard
Thomas Bernhard
, kelimeleri cümle haline cümleleri de kompozisyon haline getirebilme ustası. Resmen sanat icra ediyor. Nasıl ki mobilya atölyelerinde tahtalara can verip tamamen farklı nesneler elde ediliyorsa, bu adam da kelimelerle harikalar yaratıyor. Okumaktan öyle büyük zevk alıyorum ki ne desem az kalıyor. Bazen sayfanın yarısı tek bir cümleden oluşabiliyor ama sizi öyle bir etkisi altına alıyor ki, değil yarım birkaç sayfa da olsa, kelimeler nereye siz oraya gidiyorsunuz.. Hipnoz gibi bir şey bu. Her kitapta hayatının bir evresini ve o evrede yaşadığının ruhsal, düşünsel tarafının yanı sıra; onu etkisi altına alan çevresel faktörlerden, savaş sonrası insan psikolojisinden, hayatını olumlu ve olumsuz yönden etkileyen kişilerden söz ediyor. Yaptığı şahane tespitler de cabası. Ve aslında bu bir arayış romanı.. Herkes gibi hepimiz gibi.. Yani kısacası onu Thomas Bernhard yapan ne var ne yoksa bunu bize harika bir anlatımla sunuyor. Yazacak çok bir şey de yok. Diğer kitaplarını vakit kaybetmeden okumayı düşünüyorum ki okumamak zayi olur. Şuraya bir alıntı iliştirmek isterim: “Yaşamayı biz seçmedik, kendimizi birdenbire burada bulduk ve o anda üstümüze so­rumluluk yüklendi. Dayanıklılık kazandık, bizi artık hiçbir şey yıkamaz. Artık yaşama tutunmaya çalışmıyoruz, ama yine de onu kenara atıvermiyoruz. Söylemek istediğim buydu, ama söylemedim. Başımızı kaldırıp doğruyu ya da doğru görünen şeyi söylediğimize inanmak istediğimiz zamanlar oluyor, son­ra başımızı tekrar eğiyoruz. Hepsi bu.”
Kiler
KilerThomas Bernhard · Sel Yayıncılık · 2015513 okunma
432 syf.
1/10 puan verdi
O HAYIN; ZALIM, VEFASIZ KİTAP.
Epeydir inceleme yazmıyordum, okuduğum kitapları kurcaladım ve kura çektim. Şanslı kitabımız Hercai imiş. Siz de hazırsanız başlayalım! Bu kitap, bir aşk hikayesini anlatıyormuş ama gel gör ki aşk kelimesini hak edecek tek bir sayfa bile bulamazsınız. İntikam ve aşkın iç içe geçtiği bir hikaye yaratmış yazarımız! Karakterlerin basitliği, o rollenmeleri, çekişmeleri ve aralarındaki ilişki, bir çöldeki kum tanesi kadar anlamsızdı. Mardin gibi büyüleyici bir mekânı bile harap etmişler. Bu muhteşem şehri, kitabın çirkin kurgusu ve karakterlerin sığlığı ile boğmuşlar. Mardin'in mistik atmosferini bertaraf etmiş pek kıymetli yazarımız. Dili zaten ayrı bir rezalet. Yazarın cümleleri birbirine düşman gibi, aralarında uyum yok. Sanki kelime dağarcığı bir ilkokul öğrencisinin seviyesindeymiş gibi. Kitabı okurken, insan kendini ortaokuldaki bir kompozisyon yarışmasını dinler gibi hissediyor. Sonuç olarak, bu kitap neden yazıldı bilmiyorum ama dizisi bile çekildi. Bu demek oluyor ki üzerinden çok fena para kazanıldı, yazık ki ne yazık... Eğer kıymetli vaktinizi harcamak ve okurken acı çekmek istiyorsanız, işte size mükemmel bir fırsat. Ama benim sizlere önerim; bu kitabı görmezden gelmek ve hayatınıza olduğu gibi devam etmek... Ha bu arada dizisi demişken, birkaç kez denk gelmiş ve bir göz atmıştım zamanında. Allah'ım ne kadar iğrenç bir diziydi böyle! E çünkü kaynağı ortada dizinin, iyi olma ihtimali var mı ki? Hele o erkek oyuncunun ortalıkta "Boboanne, boboanne!" diye gezinmesi, o ses tonu... Hatırladıkça içim geçiyor, neyse daha fazla uzatmayayım çünkü ben rahatsız oluyorum.
Hercai
HercaiSümeyye Koç · Epsilon Yayınları · 20172,950 okunma
Reklam
Şiir, hakîkâtten sapmış, kompozisyon olmuştu.
136 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 saatte okudu
"Sırt Çantası Taşıyan Venüsler"
"Sırt çantası taşıyan bir Venüs" olarak kitabı beğendiğimi söyleyebilirim. Neden böyle yazdığımı belirteceğim. Ama bunun için önce okurken sinirimi bozan noktalardan bahsetmeliyim: Daha ilk sayfalarda okul müfredatındaki kompozisyon konusundan bahsediliyor ve konu "sömürgenin iyi olup olmaması" değil, "neden sömürge olmalı?" konusu, devamında ise beyazın üstünlüğü vs. tartışılıyor. Diğer bir nokta ise kitaptaki bir karakterimiz artık okula gidip eğitim alan genç kızlar hakkında "sırt çantası taşıyan venüsler hiç çekici değil" gibi bir cümle kuruyor. Bu sebeple başlığı böyle seçmek istedim :) Kitabın konusu Nazi Almanyası... İlk sayfalarda Nazi Almanyasını ve bu dönemde yetiştirilen çocuklar eleştirilirken kitap bir anda heyecanlı bir polisiyeye dönüşüyor. Tabi vermek istediği mesajdan kopmadan yapıyor bunu. Bu sayede bir solukta okuyabileceğiniz bir kitap oluyor. Ben kitap grubu vesilesiyle okudum ve çok beğendim. Biraz vaktiniz varsa tek oturuşta bitirebilirsiniz. Kitap sizi içine epey alıyor diyebilirim.
Tanrısız Gençlik
Tanrısız GençlikÖdön Von Horvath · İş Bankası Kültür Yayınları · 20213,128 okunma
"..ezginin armoniye üstün olduğunu savunur: şarkı olmadan akorlar kulağa pek hitap etmez, ama akorlar şarkı olmadan da onu tatmin edebilir. Enstrümantal olsa bile, tat veren her türlü müziksel kompozisyon ezgiden ileri gelir, dolayısıyla bunları birbirlerine karşıt olarak görmek yanlıştır."
Elektriğin icadından önce yazılan eserleri mum ışığında okumanın esprisini yapardık. Gereksiz bir antikalık gibi gelebilir kulağa, fakat bir yağlıboya resme mum ışığında baktığınızda, ne kadar iyi aydınlatılırsa aydınlatılsın, resmin normalde olduğundan çok daha farklı bir hal aldığını görürsünüz. Pigmentlerden yansıyan ışıkla, yağla ve resmin bulunduğu odayla bir ilgisi olmasa da baktığınız tablonun yeni bir tabloya dönüştüğünü, gölgelerin hayat bulduğunu söyleyebilirim. Boşluklar genişler ve kişi ortaya çıkan bu yeni boyutun içine girer. Kimi kitaplarda da benzer bir durum oluşur çünkü bir sayfa da aslında çetin bir çizimdir. Kendi ritim ve kompozisyon kuralları dâhilinde ünlü harflerden ünsüzlere doğru akarak, seçilen fonta, kenar boşluğuna, kullanılan kâğıdın kalınlığına, sayfa numaraları sağda veya ortada oluşuna göre ve bunlar gibi sonsuz ayrıntı sonucu ortaya çıkan küçük figürlerin ve satırların oyunuyla harika bir nesne meydana gelir. Baskı ne kadar yeni ve kâğıt ne kadar beyaz olursa olsun, mum ışığında, ona muazzam bir albeniyle değer ve nüans katan bir bakır küfüne boyanır sayfa. Ve patikalar nasıl da bir hazza dönüşür ama...” “Ne patikası?” diye sordum, huzursuzca; doğru duyup duymadığımdan emin değildim. “Bakın, bu eski bir tartışma konusudur. Kimse asıl olay yazarın yeteneğinde mi yoksa baskının güzelliğinde mi, tam emin olamaz. Farklı görüşler vardır fakat pek çok okurun kitabın iyi ve okunmaya değer olup olmadığını anlaması için patikalara bakması yeterlidir.”
Sayfa 55 - Jaguar Kitap
Reklam
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'na göre romanın yazımı
Roman bir hayat tecrübesinin ürünü... muayyen bir mizacın ve şahsi bir görüşün bir sanat eseri halinde tecellisidir... roman yaratıcı muhayyilerin yavrusudur... romanlarım çocukluğumdan beri üzerimde tesir bırakmış vak'aların, insan tiplerinin kendi mizacıma ve kendi hayat telakkime göre hikâye ve tahlilidir. Fakat bundan bir sanat eserinin alelâde bir tabiat ve cemiyet kopyası olduğu manasını çıkarmamalıdır. Demin söylediğim gibi romanın, iyi bir romanın, birinci vasfı, bir şahsiyetin, bir mizacın, bir hayat telakkisinin ifadesi olmaktır. İyi bir romanda tipler, vak'alar, tamamı tamamına hayatta oldukları gibi değil, sanatkarın kafasındaki kompozisyon hususiyetlerine göre şekil ve mahiyet alır... romancı insani unsurları hayattan alıp kendi benliğinin potasında bir nevi kimyevi tahlil ve terkipten geçirerek kalıplara döker.
Sayfa 15
·
Puan vermedi
Kitabın teşekkür kısmını özellikle okudum, Baran Güzel'i tanıyorum, şaşırmadım. Başkasının elinden çıksa üstünde sigarasını söndürecek kadar değersiz bulacağı bu taslağı kitap diye basmış. Bu kitabın bu haliyle iyi olduğunu düşünen Nermin Yıldırım'a da söyleyecek sözüm yok, zaten okuduğum iki romanında kendini tekrar ettiğini düşünmüştüm
Arkada Yaylılar Çalıyor
Arkada Yaylılar ÇalıyorMelikşah Altuntaş · Holden Kitap · 2024394 okunma
Aklına geleni yazmak yazı yazmak değildir.
Tarihle ilgili bir kompozisyon söz konusuydu, konuyu çok iyi hatırlamıyorum. Kendimden emin, on beş yirmi sayfa karalayıp takdim ettim. Kâğıtlar geri verildi, yine en iyi numarayı ben almıştım: Yirmi üzerine yedi. Yazdıklarımın dörtte üçü silinmiş, kenarına 'gevezelik, konu ile alakası yok, uyuyor musunuz' gibi iltifatlar döktürülmüştü Dayak yemekten çok daha ağır bir hakaretti bu. Ama ilk cidfi yazı dersi idi. Anladım ki aklına geleni yazmak yazı yaz mak değildir.
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.