Oktay Rıfat’ın ilk okuduğum kitabı olmakla birlikte, son da olmayacağına kanaat getirdiğim ve benim için ayrı bir yere sahip olan kitapların arasında kendine hemencecik yer açan çok ama çok beğendiğim bir kitap oldu Bir Kadının Penceresinden.
1970’lerin Türkiyesi’ne ışık tutan ve gerek kitapta yer verilen mekanlar, tasvirler gerekse rakı sofraları, komşuluk ilişkiler ile okuru bir Yeşilçam filmindeymiş gibi hissettiren, ağır dram unsurları taşıyan bitirdiğinizde ise aklınızın da kalbinizin de Filiz’de kaldığı bir kitap.
Yazarın kitabın başında az gelişmiş toplumlara dair kitapta yer verdiği görüşleri ise o yıllardan bu zamana aslında hiçbir şeyin değişmediğini farkettirip içinizi daha ilk satırlardan burkabiliyor.
Ama en çok da Filiz burkuyor içinizi... Kendini tanımadan evlenmiş Filiz, aşkın ne olduğunu bilmeden kadın olmuş, ana olmuş Filiz, toplum tarafından kendine biçilen rolleri sorgulamadan kabullenmiş ev, temizlik, yemek, çocuklar ve baş belası bir koca arasında kalakalmış Filiz. Sorunu hep kendinde arayan evi ova ova parlatan ama kendi içindeki elması farketmeyen Filiz... Aşkı geç de olsa bulan ama bulduğu gibi kaybeden talihsiz Filiz...
Gerçekten çok güzel bir kitaptı. Daha iyi olabilir miydi? Bir iki eklemeyle belki evet ama böyle de çok güzel. Dil hiç yormuyor zaten. Gayet sürükleyici. Okumayı düşünenlere mutlaka tavsiye ederim.