Fiziksel engelimi büyük ölçüde aşsam da tam anlamıyla normal bir insan olmamayacaktım. O eski “farklılık” her zaman kalacaktı. Oysa sevmeyi ve sevilmeyi öyle çok istiyordum ki…
Neticede sert biri gibi görünmek istesem de sunulan bir kadeh içkiye yahut kadına asla karşı koyamıyordum, oysa kırallığım yataktı benim. Dürüst olduğumu haykırıyordum ama sevdiğim halde ihanet etmediğim kimse yoktur sanırım.
Özellikle beni çok uzaktan tanıyan, hiç tanımadığım kimselerden düşmanlık görüyordum. Kuşkusuz dolu dolu ve kendimi mutluluğa sere serpe bırakarak yaşadığımı seziyorlardı: affedilmez bir şey di bu. Başarı havası belli biçimde dışarı vurulduğun da, bir eşşeği bile kudurtur.
Dostlarım olmadığını nasıl mı biliyorum? Çok basit: onlara iyi bir oyun oynamak, bir tür ceza vermek için kendimi öldürmeyi düşündüğüm gün keşfettim bunu.
Şurası kesin ki insanın bazı durumlar da kendi onuru suçlu duruma düşer ve övgü almak uğruna, başka yöne yöneltiriz yüreğimizin atışını; sadece övülmek uğruna, gönlüm hiç istemediği halde, masum bir geyiğin kanını dökmeye çalışacağım.