Kentin semtlerini ve sokaklarını ne kadar iyi tanırsa tanısın , kaybolmuş olma duygusundan kurtulamıyordu. Yalnızca kentte değil, kendi içinde de kayboluyordu.
Mahir Ünsal Erişin öykü diline bayılıyorum insanı içine çeken samimi bir havası var yaz günleri sahil kasabasında hafif hafif esen rüzgarın size huzuru getirmesi gibi. Öyküler ayrı ayrı ama birbiriyle bağlantılı bir öykünün içinde figuran olarak okuduğumuz üzerine düşünmediğimiz karakterin başka bir öyküde hikayesini okuyoruz. Bu bana dışarda gördüğümüz öylesine birisinin bile ayrı bir öyküsü olduğunu anımsatıyor. Öyküler biraz buruk bitiyo ve gerçeği suratımıza çarpıyo hepimizin öyküsü de biraz buruk bitmeyecek mi zaten her veda biraz mahsun değil midir? Yazar çağdaş edebiyatımıza dair umutlarımı arttırıyor bu kadar yozlaşmış bir dönemde böylesine derin içe dokunur şeyler yazmak okuyucuyu yormadan düşündürmek öykünün içine çekebilmek herkesin marifeti değil. İyi ki Mahir beyin öykülerini okumuş onunla tanışmışım. Tanışmışım derken yazılarını okudukça tanıyormuşum tanışmışız gibi geliyor daha doğrusu
SarıyazMahir Ünsal Eriş · Can Yayınları · 20194,139 okunma
“…Nasıl da durmadan çocukluğum geliyor aklıma, belki de Clarissa’yı gördüğüm içindir; çünkü kadınlar bizden çok daha fazla geçmişte yaşıyorlar, diye düşündü.”
Ne yapacağımı gerçekten hiç bilmiyorum, diyor Connell. Kalmamı istediğini söyle, kalayım. Marianne yumuyor gözlerini. Dönmez herhalde, diye düşünüyor. Dönse bile aynı olmaz. Şu an yaşadıkları hayata bir daha asla dönemezler. Yine de Marianne için yalnızlığın acısı, eski acısına, hissettiği değersizliğe kıyasla hiçbir şey. Connell’ın bir armağan gibi hayatına getirdiği iyilik, şimdi kendisine ait. Connell’ın önünde hayat dört bir yöne birden açılıyor şimdi. Çok iyi geldiler birbirlerine. Gerçekten, diye düşünüyor Marianne, gerçekten. İnsanlar birbirlerini değiştirebiliyormuş gerçekten. Gitmelisin, diyor Marianne. Ben hep burada olacağım. Biliyorsun.