Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
Bilgi kaynaklarındaki farklılık:
Her ekol kendi bölgelerinde yaşayan sahabeden bilgi almış; sahabenin bilgi, kültür ve değerlendirme farklılıkları bu yolla öğrencilerine de geçmiştir. Ehl-i rey daha çok Hz. Ali, İbn Mes'ud ve İbn Abbas kanalından beslenirken, ehl-i hadis ise Abdullah b. Ömer, Zeyd b. Sabit ve Ebu Hüreyre'den ilim almıştır.
Sayfa 81 - İSLAM HUKUKUNUN TARİHİ GELİŞİMİ III. Tabiôn Dönemi.Kitabı okuyor
KÂİNAT KANUNLARI İLE İLİŞKİDE PEYGAMBER (SAV)'İN FIKHI
Biz gerçek mânâda bir İslâmî toplumu meydana getirmek istediğimiz zaman, bunun bir liderden, kraldan, komuta meclisinden ya da parlamentodan çıkacak bir kararla gerçekleşmesinin mümkün olacağını hiç sanmayalım. Ancak bu, tederrüc, yani fizikî, fikrî, psikolojik ve sosyal hazırlık yoluyla gerçekleşmek mümkün olacaktır. O metot, cahiliye hayatını İslâmî hayâtla değiştirmek için Resûlullah (sav)'in izlediği metottur.
Reklam
İKÂLE
Sözlükte "ahdi veya alışverişi bozmak, affetmek" gibi anlamlara gelen ikâle, bir fıkıh terimi olarak, karşılıklı irade beyanı ile mevcut bir akdin bozulması demektir. İkâlede taraflar, bir baskı olmaksızın, tam olarak akdi bozmaya razı olmaları gerekir. Taraflardan birinin akdi bozmak yönündeki teklifinin, diğer tarafın aynı mecliste kabul etmesi üzerine ikale gerçekleşir. İkale yapılabilmesi için, akdin konusunun mevcut olması gerekir. Mesela satılan şey helâk olursa ikale yapılamaz. Akdin konusunun bir kısmının helâk olması halinde, mevcut kısmında ikale yapılabilir. Bedelin helak olması ise, akdin ikalesine mani değildir. İkâle ile akit bağı çözülür. Bunun sonucu olarak da, akdin doğurduğu neticeler ortadan kalkmış olur. İmam-ı Azam'a göre ikale, taraflar açısından fesih, üçüncü kişiler için ise yeni bir akittir. İmâm Ebû Yusuf'a göre, herkes için yeni bir akittir. İmam Muhammed'e göre ise fesihtir. (I.P.)
Sayfa 303 - Dr. İbrahim PAÇACIKitabı okudu
III. Tabiun Dönemi (I/VII. yüzyıl ortaları - 132/750)
Başlangıç ve bitiş tarihleriyle ilgili kesin rakamlar söylenemese de tabiun dönemini, Emevi iktidarının kökleştiği ilk yüzyılın ortalarından ( 60-70/680-690) başlatmak mümkündür. Bu zamana gelindiğinde büyük fakih sahabilerin çoğu vefat etmiş; ictihad, ifta ve yargı sorumluluğu, onların yetiştirdiği alimlere yani tabiun nesline intikal etmiştir. İktidarın Emevilerden Abbasilere geçtiği 132/750 yılı, aynı zamanda üçüncü neslin yani tebe-i tabiinin (veya etbaut-tabiinin) de temayüz edip kendilerini yetiştiren tabiundan bayrağı devraldığı sürece denk geldiği için, tabiun dönemini yaklaşık bu tarihlerde sonlandırmak yanlış olmayacaktır.
Sayfa 81 - İSLAM HUKUKUNUN TARİHİ GELİŞİMİ.Kitabı okuyor
Hz. Ömer Dönemi.
Raşit halifeler arasında fıkıh tarihine etkisi açısından en önemli kişi, kuşkusuz Hz.Ömer'dir. Gerek devletin idare, maliye ve yargı yapılanmasındaki çabaları, gerek toplumsal gelişmelerle ilgili yaklaşımları ve gerek yeni meselelerle ilgili fetva ve kararları, sonraki dönemler için ufuk açıcı örnekler olmuştur. Söz gelimi, fethedilen büyük arazileri ganimet kapsamında değerlendirmeyerek harac vergisi karşılığında eski sahiplerine bırakması, özgün bir divan teşkilatı kurarak soy ve akrabalık esasına göre işlemekte olan toplumsal teşkilatlanmayı, ortak özelliklere ve meslek birlikteliğine göre yeniden düzenlemesi, müslüman erkeklerin ehl-i kitap kadınlarla evlenmesini uygun bulmaması, deve fiyatlarının yükselmesi sebebiyle diyetin parasal karşılığını yeniden belirlemesi, baldan da zekat alması, birleşerek bir kişiyi öldüren topluluğun tamamına ölüm cezası vermesi, içki içme cezasını artırması, gerektiğinde devletin fiyatlara müdahalesine onay vermesi, Kabe'ye ziyaretlerin yıl içinde artmasını sağlamak amacıyla temettu haccını yasaklaması, teravih namazının cemaatle kılınmasını sağlaması gibi uygulamaları, birçok açıdan dikkati çekmektedir.
Sayfa 78 - İSLAM HUKUKUNUN TARİHİ GELİŞİMİ II. Sahabe Dönemi.Kitabı okuyor
Reyin konumunu
Hareket noktasını nasların oluşturması, bu nasların yorumlanıp yeni olaylara uygulanması, bu mümkün olamayınca da onlara ters düşmeyen başka bir kaynak ve yöntemle çözüm üretilmesi, reyin temel karakteristiğidir. Hz. Ömer'in Ebu Musa el-Eş'ari'ye gönderdiği "Kitap ve Sünnet'te hükmünü bulamadığın ve kesin olarak bir kanaate varamadığın konuları iyice düşün. Birbirine benzeyen meselelerin hükümlerini iyice kavrayıp ortak noktalarını bulmaya çalış. Sonra da bu benzerliklere dayanarak diğerlerini bunlara kıyas et" talimatı ile Kadı Şurayh'a (ö.80/699) öğrettiği "Kur'eın'dan açıkça anlayabildiğin ile hüküm ver. Eğer Kur'eın'ın tamamını tarayıp da bir hüküm bulamamışsan Allah Rasulü'nün sünneti ile hükmet. Burada da bulamazsan doğru yolda olan alimlerin görüşleriyle hükmet. Bu da yoksa o zaman kendi reyinle idihad et; eılim ve seılih kimselere danış" şeklindeki yöntem, reyin konumunu ve nisbeten mahiyetini ortaya koymaktadır.
Sayfa 77 - İSLAM HUKUKUNUN TARİHİ GELİŞİMİ II. Sahabe Dönemi.Kitabı okuyor
Reklam
Her ne kadar rey, nassın bulunduğu yerde kıyas ve hukuki akıl yürütmeyle hüküm verme anlamında bizzat Hz. Peygamber zamanında bilinen¹ bir kelime olsa da, asıl işlevselliğine sahabe dönemimde kavuşmuştur. Çünkü Hz.Peygamber zamanında gerek bizzat onun reyi, gerek başkasının olup onun onayından geçen reyler sonuçta Sünnet' e dahil oluyordu. Sahabe döneminde ise rey, naslara muhalefet kasdı içermeyen kişisel/beşeri görüşü ifade etmektedir. Birçok sahabe müctehidinden nakledilen "Ben bunu kendi reyime dayanarak söylüyorum. Doğruysa Allah'ın lutfudur, yanlış ise benim yanlışımdır" sözü² bunu göstermektedir. 1. Ebu Davud, "Akdıye", 7; Tirmizi, "Ahkam", 3. 2. Mesela bk. Müsned, iV, 279; Darimi, "Feraiz", 26.
Sayfa 77 - İSLAM HUKUKUNUN TARİHİ GELİŞİMİ II. Sahabe Dönemi.Kitabı okuyor
Rey
Görüş, düşünce, kıyas ve ictihad gibi anlamlara gelen rey, Kitap ve Sünnet başta olmak üzere, nakle dayananlar dışındaki bütün kaynak ve yorum metotlarının genel adıdır. Daha açık bir ifadeyle rey, Kur'an ve Sünnet'in doğrudan hükmünü belirlemediği meseleleri kıyasa, makasıd-ı şeriaya ve dinin genel ilkelerine göre çözüme kavuşturma işlemidir.
Hulefa-yı Raşidin Devri
Fıkhın gelişmesine etkisi, sadece sahabe neslinin hakim olması ve sonraki dönemlere örneklik ve kaynaklık teşkil etmesi yönüyle Hulefa-yı Raşidin devri, bu dönem içinde özel bir öneme sahiptir. Hz. Ebu Bekir ile 11/632 yılında başlayan Hulefa-yı Raşidin dönemi, dördüncü Raşit halife Hz.Ali'nin 40/661 yılında şehid edilmesiyle sona ermektedir. Bazı müellifler, iktidarın Muaviye'ye geçtiği 41 yılına kadar yaklaşık altı ay süren Hz. Hasan'ın hilafeti ile Ömer b. Abdilaziz'in 99-101 yıllarındaki hilafetini de bu döneme dahil ederler. Fakat 'doğru yolda olan ve hakikate sımsıkı sarılan halifeler' anlamındaki Hulefa-yı Raşidin (el-Hulefau'r-Raşidun) nitelemesi, İslami literatürde Hz. Peygamber'den sonraki dört halifeyi yani Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali'yi (r.anhüm) ifade etmek üzere kullanılmıştır. Dört halife dönemi, fıkıh tarihi açısından son derece önemlidir. Bu önem, hem vahyin kesilmesinden sonraki ilk dilimde onların eliyle sergilenen örnek metodolojik tavırdan, hem sahabe neslinden itibaren bütün müslümanlarırı/ümmetin onların döneminde alınan karar ve verilen fetvaları icma kuwetinde görmelerinden, hem de bizzat Hz.Peygamber'in, kendisinden sonra onların örnek alınmasına yönelik buyruklarından kaynaklanmaktadır. Her ne kadar bazılarınca sened ve metin açısından eleştirilse de, bu yöndeki hadislerden en meşhuru şudur: "Herhangi bir ihtilafla karşılaştığınızda sizin göreviniz, benim sünnetime ve Hulefeı-yı Rôşidin'in sünnetine uymaktır. " Ebu Davud, "Sünnet" 5; Tirmizi, "İlim" 16; Müsned, iV, 126, 127.
Sayfa 75 - İSLAM HUKUKUNUN TARİHİ GELİŞİMİ II. Sahabe DönemiKitabı okuyor
İbn Abbas radıyallahu anhuma anlatıyor: Ashâbdan biri başından yaralanmıştı. Bu arada ihtilam oldu. Ne yapması gerektiğini sordu. Gusül etmesi gerektiğini söylediler. O da gusül etti, zatüreden öldü. Durum Peygamberimize aksedince, "Onu öldürdüler, Allah da onları öldürsün” dedi ve ilave etti, "Bilmiyorlar mı ki câhilliğin çaresi sormaktır!" Burada adam sormakla isâbet etti. Ötekiler ise bilmedikleri hâlde fetva verdikleri için günâha girdiler. Vebal kazandılar.
Sayfa 329 - İbn Mâce, Tahåret, 93.Kitabı okuyor
Reklam
Her ne kadar Hz. Peygamber'in vahye mazhar oluşu ve Yüce Allah'ın devamlı kontrolü altında bulunması dolayısıyla kendi öznel değerlendirmelerine bağlı olarak ictihad etmeyeceği, söylediği ve yaptığı her şeyin vahiy kapsamında değerlendirileceği yönünde yaklaşımlar bulunsa da, kaynaklarımızın kaydettiği pek çok örnek, onun kendiliğinden ictihad ettiğini göstermektedir.
Sayfa 72 - İSLAM HUKUKUNUN TARİHİ GELİŞİMİ I. Hz. Peygamber Dönemi.Kitabı okuyor
İSLAM HUKUKUNUN TARİHİ GELİŞİMİ I. Hz. Peygamber Dönemi (610-632)
En başta gelen özelliği ilahi vahye dayanması ve bir peygamber eliyle çerçevesinin çizilmesi olduğundan İslam hukukunun en önemli devresi, Asr-ı Saadet olarak da nitelendirilen Resul-i Ekrem (s.a.) dönemidir. Bu dönem kendi içinde Mekke ve Medine dönemlerine ayrılır.
Sayfa 71 - İSLAM HUKUKUNUN TARİHİ GELİŞİMİKitabı okuyor
"Külfet nimete ve nimet külfete göredir".
Sayfa 67 - İslam Hukukunun Kaynakları. Diğer Kaideler.Kitabı okuyor
"Bir şeye malik olan kimse ol şeyin zaruriyyatından olan şeye dahi malik olur".
Sayfa 66 - İslam Hukukunun Kaynakları. Diğer Kaideler.Kitabı okuyor
"Helal ile haram birleştiklerinde haram hükmü galip gelir".
Sayfa 66 - İslam Hukukunun Kaynakları. Diğer Kaideler.Kitabı okuyor
390 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.