Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Babalarımız dedelerimizden, biz de babalarımızdan ne gördükse onu yapıyor, tıpkı onlar gibi yaşıyorduk. Bundan memnunduk. Zaten yeryüzünde başka bir şeyin de olabileceği­ni bilmiyorduk ki memnun olmayalım. Bütün vazifemiz, bize verilen emanetleri oğullarımıza vermek, onlara da böyle yap­malarını söylemek zannediyorduk. Dışarıdan gelecek bir elin bunların hepsini altüst edeceğini düşünmüyorduk bile...
Sayfa 82 - YKYKitabı okudu
Köylü gibi davranmak, gelişmemişliğin, yol yordam bilmemenin, kılık kıyafet, dil ve adap konularında geri olmanın işaretiydi.
Reklam
“Köylü, alışkanlıklarının kölesidir. Evinden ayrılmak kendini toprağa bağlayan her şeyi de orada bırakmış olur. Küçük bir daire içinde yaşar ve o dairenin dışındaki hiçbir şey onu ilgilendirmez. Kendi sınırlı çevresinin ötesindeki dünyaya şüpheyle bakar. Evini terk eden rüyalarını da terk eder, hiçbir umut beslemez. Sadece her şeyini ardında bıraktığını hisseder ve kendini tümüyle üzüntüsüne kaptırır.”
Sayfa 186 - Vakıfbank Kültür YayınlarıKitabı okudu
Öyle ya !..
Akbayır’da çavdar biçiyoruz. Bunaltıcı sıcak var. Bir gün önce, Göbekli Tepe’de arpa yolarken poyraz biraz okşuyordu. Babam dünkü serinliği özlüyor: "Bugün hava ne kadar sıcak be!" diyor. Oysa, bulunduğumuz yer, tepeler arası bir çöküntü. Dünkü arpa tarlası ise tepenin üstünde. "Baba, o tepenin başı şimdi yine serindir. Burası yüksek değil de ondan!" "Lan oğlum, Allah’ın işine akıl erdirmeye başlama, anladın mı? Burası sıcak olur da, orası serin mi olur? Ulan oranın Allah’ı ayrı mı?"
Türk köyünü hâlâ: "Çoban kaval çalar, Anın Hayatı şairanedir. Fısıldaşır, sükût eder, Bu bir güzel teranedir." gibi dörtlüklerdeki havayla düşünenler, bu memleketi tanımıyorlar; onun gerçekleriyle hallü hamur olmadıkça köyü bildiğimizi iddiadan, onun adına avukatlık etmekten vazgeçelim bari.
Okul ...
Hoca’nın cüppesini havalansın diye ipe sermişler. Derken şiddetli bir yel, estiği gibi cüppeyi alıp götürmüş. Hoca "Şükür ya Rabbi!" diye dua etmeye başlayınca, karısı, "Ayol, niye dua edersin?" diye sormuş. "A hatun; ben de içinde olsaydım, halim nice olurdu?" demiş. Bizimkisi de o hesap. Ya duvar göçerken biz altında olsaydık? Ucuz kurtulduğumuza şükredelim. Peki, ama şimdi biz ne yapacağız? Onarım desek kabul etmez. Temelden hayır yok. Yenisi? Büyük sorun!... Hani Sait Faik’in bir hikâyesi var. Ben de onun gibi soruyorum: Gülsem olmuyor, ağlasam olmuyor, dövünsem olmuyor. Söyleyin a dostlar, ben ne yapayım?
Reklam
Köylüler, dünya kurulduğundan bu yana zulüm altındalar, zulme dayanmışlar, yoksulluğa, alçalmaya, aşağılanmaya, öldürülmeye, tutsaklığa, on yıl askerliğe, Yemene dayanmışlar...
Sayfa 25
ayaklar...
Bizim köyde ayakkabı giyen kadınların sayısı, yüzde beşi geçmez. Gerisi hep yalınayak. Kışın bile, karda çamurda çaya, çeşmeye su doldurmaya böyle giderler. Kızlar hep yalınayaktır, ama başlarında taşıyamayacakları kadar ağır fesler, yazmalar, püsküller, pullar, incik boncuklar doludur. Bu ayaklar, yazın da ekin tarlasına, çift sürmeye giden, çatlayıp taş kesilen ayaklardır. Kirden gözükmezler...
Köprü altında sandık Baştan ayağa yandık !..
29 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.