Allah Resûlü(sav) bir müfreze gönderdi. Galip gelip ganimet elde ettiler. (Mağlup düşmanların) aralarında bir adam vardı, dedi ki: 'Ben onlardan değilim. Ancak onlardan bir kadına aşık oldum; bırakın da onu göreyim; sonra bana istediğinizi yaparsınız.'
Sonra uzunca esmer bir kadının yanına vardı. Ona (kadına) şöyle dedi:
'Ey Hubeyş! Hayat sona ermeden müslüman ol. Biliniz ki ya hile yoluyla ya da peşinize düştüğümde isterse daracık sokaklarda olsun, size ulaşabilirim. Ne dersiniz? Yağmurlu gecelerde yollara düşme zorluğuna katlanan aşığın sevdiğine ulaşması hak değil midir?'
Kadın 'Evet, bu senin diyetin olur' dedi. Ondan sonra adam geldi. Onun boynunu vurup öldürdüler. Kadın gelip üzerine kapandı, bir veya iki defa hıçkırdı, sonra o da öldü.
Döndüklerinde Peygamber (sav)'e bu durumu haber verdiler; şöyle buyurdu:
'İçinizde merhametli biri yok muydu?'"
Merhameti deneyimlediğinizde, başka türlü öğrenmesi zor olan şeyleri öğrenebiliyordunuz. Başka türlü göremeyeceğiniz şeyleri görebiliyordunuz; başka türlü duyamayacağınız şeyleri duyabiliyordunuz.
"İnsan sahip olduğu nimeti, tam elinden çıkarken anlıyor. Nemiz varsa her ân gittiğini ve yeniden geldiğini farzedip ona göre davranamazmıyız?.. İflasımızı anlar, ağlamaktan başka çare bulamazdık."
Göklerin merhamet dolu olduğuna inanıyorum... Bizde nefsimizin beton çatısını tepemize dikmiş, yaşamayı öldürüyoruz! Merhamet... Âlem bu temel üzerinde! Eğer toprağa, tohuma, hatta kire, lekeye merhamet olmasaydı, su olur muydu?