Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
... şehir, artık oluş içindeki bir biçim değil kaybedilenin arzusunda koşutluğun arandığı bir takım zihinsel dizgelerin oluşturduğu kapsamlı bir ağa dönüşmüştür.
Sayfa 109
10020.
Atlı Tramvay İşletmesi’nin kurulmasına ilişkin “Dersaadet’te Tramvay Tesis ve İnşasına Dair” ilk sözleşme Sultan Abdülaziz döneminde, 30 Ağustos 1869 tarihinde düzenlenmiş. Ama ortada bir şirket yokmuş o sırada. Bahsi geçen şirket olmadan bu sözleşmenin imzalanmış olması da ayrıca ilginçtir bu yüzden. Nihayetinde şirketi kurmuşlar: Dersaadet Tramvay Şirketi! İstanbul’da ilk tramvayın hizmete sunulması, dünyadaki ilk tramvaydan 27 yıl sonra, 3 Eylül 1869’da gerçekleşmiş. Böylece Osmanlı Devleti, Atlı Tramvay İşletmeciliği’nde dördüncü sırada yer almış. Kurbanlar kesilmiş. Hatta asrın bu en hızlı ulaşım aracına binebilmek için halk birbiriyle yarışmış. Yıllar geçtikçe de “Atlı Tramvay” İstanbul’un ayrılmaz bir parçası olup çıkmış. 1914’te elektrikle çalışır hale getirilmesiyle açıkçası daha bir kıymetlenmiş. Dolmuşların henüz doğmadığı, taksilerin adının duyulmadığı dönemde İstanbulluları o tepeden bu tepeye, üstelik çok düşük bir ücrete taşımaktaymış bu tramvaylar. Sonraları dolmuş, taksi ve otobüs de ulaşım aracı olarak hayata girse de tramvayın yeri hep bir başka kalmış. Ama bir gün bütün bu sevgi aniden yok olup tramvayın sonunu getirivermiş. Tam 92 yıl İstanbul’a hizmet eden tramvaylar “çağ dışı” damgası yiyerek 1966 yılında bir hamlede kaldırılmış. Şimdi vatman, vardacı, biletçi gibi kelimeler sözlüklerde unutulanlar arasında. Bakın Peyami Safa ne hoş anlatmış: Akşamları dar caddede koştukça ahali/Yolda tramvaylar kaplumbağa misali/Her yerde onun sureti var dillere destan/Dün türbeye on dakikada geldik Beyazıt’ tan
Sofia Ferrera
Sofia Ferrera
Naz N. Varlı
Naz N. Varlı
Reklam
pipo
Karşıdaki düşman topları onun için birer top değil, arkalarında duran ve görünmeyen birilerinin her nefes çekişinde lülelerinden duman savuran birer pipo idi.
Billur Piyale
Nezaket vaktında serv-i bülendim, Salın reftare gel yasemenlikte. Kimseler görmemiş, canım efendim, Sen gibi bir dilber gülbedenlikte. Bezme teşrif eyle, ey çeşm-i afet! Bu şeb hane halvet, eyle muhabbet Baş üzre yerin var, teklif ne hacet? Sen bir gülsün gezme, her dikenlikte Çağırırım, çağırırım yanıma gelmez, Bülbülden öğrenmiş, dikene konmaz, Yüz bin öğüt versem biri kâr etmez Aslı da beyzadelim, sen safâ geldin! Billur piyalelim, bize mi geldin? Bin türlü acemiliği, saflığı içinde, bu küçük parça baştan aşağı incelik, zevk, lezzettir. Gerçekten billur bir kadeh… Belki büyük bir geleneğin son tezgahında yapıldığı için küçük bir çatlaklığı, tadını artıran bir donukluğu var. Fakat mesela Behzat'ın elinden çıkmış bir minyatür kopyası gibi bütün bir tarz, bütün bir edadır… Asıl güzel tarafı, bu küçük billurdan bütün zevki, hayatı, düşünceyi, zaman telakkisini fışkırtan bestedir.
Demek ki,şehir iki imkânın kesişim noktasında yer alıyor:Hem tabiatın içerisinde bulunacak zorunlu olarak hem de tabiatın bir parçası olmayacak;orada tabiatın ritmine insanın kendisini kaptırmadan yaşayabileceği,insanî bir ritim kurabileceği ayrı bir mekan oluşturacak.
Sayfa 34 - Şehir ve tabiatKitabı okudu
Buhara, İran'ın ünlü mistik şairi Hafız'a göre sevgilinin yanağındaki "ben"di
Sayfa 200Kitabı okudu
Reklam
Bir şehire aşık olunur mu? Eğer olunuyorsa sana aşığım Roma..... Kalbimin yarısı sende kaldi, kalan yarısı ile yaşamaya çalışıyorum ama hep seni hatırlayarak, hep sana tekrar geleceğim günün umudu ile lütfen bir kere daha yollarımız kesissin🤲🏾💙
416 öğeden 541 ile 416 arasındakiler gösteriliyor.