Nezaket vaktında serv-i bülendim,
Salın reftare gel yasemenlikte.
Kimseler görmemiş, canım efendim,
Sen gibi bir dilber gülbedenlikte.
Bezme teşrif eyle, ey çeşm-i afet!
Bu şeb hane halvet, eyle muhabbet
Baş üzre yerin var, teklif ne hacet?
Sen bir gülsün gezme, her dikenlikte
Çağırırım, çağırırım yanıma gelmez,
Bülbülden öğrenmiş, dikene konmaz,
Yüz bin öğüt versem biri kâr etmez
Aslı da beyzadelim, sen safâ geldin!
Billur piyalelim, bize mi geldin?
Bin türlü acemiliği, saflığı içinde, bu küçük parça baştan aşağı incelik, zevk, lezzettir. Gerçekten billur bir kadeh… Belki büyük bir geleneğin son tezgahında yapıldığı için küçük bir çatlaklığı, tadını artıran bir donukluğu var. Fakat mesela Behzat'ın elinden çıkmış bir minyatür kopyası gibi bütün bir tarz, bütün bir edadır… Asıl güzel tarafı, bu küçük billurdan bütün zevki, hayatı, düşünceyi, zaman telakkisini fışkırtan bestedir.