1915’te bir kısım Ermeni “ bunlar hazır savaşta, doğuya bakamazlar. Fırsat bu fırsat Türkleri keselim ” diye bir şeylere kalkışmış ama devlet “ ay dur şimdi savaştayım ” demeden doğuda Türk kıyımını engellemek için tehcir çıkartmıştır. Daha sonra Türklerin, Milli Mücadelede galip gelmesi ve Sevr’i dürüp büküp işgalcilere iade etmesi sonucu, Ermeniler, bugünkü Ermenistan’da düdük gibi kalmışlardır. Olayın kısaca özeti bu. Kurucu Cumhuriyet, Sevr’i yok saydığı için Kurucu Cumhuriyet ve değerleri ile kavgalılar. Atatürk nefretleri var. İşte bu sebeple tam da Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluş yıldönümünün, bir sonraki gününü “ soykırım yıldönümü ” olarak kabul ederler. Yaşasın 23 Nisan 🇹🇷
Benzer hikâyenin çocuğu olan Aliya, “Ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın; çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.” uyarısını Srebrenitsa’dan bugüne vasiyet bırakıyor. Yetimlerin mektebi Gazze, vasiyeti yineliyor, bizi eğitiyor.
Bunlara ilave olarak ben de, Ermeni askerlerinin Kars Yaylasında işlediği vahşet hakkında, başka birçok kesin bilgiler almıştım. Zaten benim tarafsız ekiplerime gösterdikleri muameleden, onların disipline ihtiyacı olduğu kanısına sahip olduğum için Zivin'den Tiflis'e şu telgrafı çektim: "İnsanlık adına, Müslüman halkın yönetimi Ermenilerin eline kayıtsız şartsız bırakılmamalıdır, çünkü Ermeni birlikleri disiplinden uzak ve etkin kontrolden yoksunlar ve devamlı vahşet uygulamaktalar. Sürmekte olan vahşetten, [Kars'ı Ermenilerin kontrolüne bıraktığımız için] biz [İngilizler] de haklı olarak ahlaken sorumlu tutulmalıyız."
Hükümdar bir anlık öfke yüzünden savaş başlatmamalı, komutan da bir anlık kızgınlık yüzünden savaşa girmemelidir. Sadece yararı varsa harekete geç, yararı yoksa olduğun yerde dur. Öfke yeniden neşeye, kızgınlık yeniden mutluluğa dönüşebilir ama yok olmuş bir ülke yeniden var olamaz, ölen yeniden dirilemez.