Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
120 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
"KATİ SURETTE DÜŞÜNÜLMEZ..."
Ağızım açık okudum, efsane bir kitap. Kitabı okuduktan sonra cidden bu zaman kadar halk arasında dolaşan aşk destanları da neymiş. Leyla ile Mecnun , Ferhan ile Şirin bu kitaptaki efsanenin yanında bir kenarda dursun . Sonunu ip ile çektim . Kitabı bittirdik'den sonra biraz kitap ile araştırma yaptım ama tam manası ile bir kitap'daki tabletlerin gerçek olduğu ya da kısman gerçek olduğuna dahil bir şey bulamadım ama kurgu dahi olsa bu kurguyu yapsa yapsa Ahmet ÜMİT yapar dedirttiriyor tek kelim ile énorme... Kitabın içine değinecek olursam; bana göre en başta da dediğim gibi günümüzdeki halk arasında dolaşan hikayelerden daha güzel tam anlamı ile Edebiyat ve Tarih kitap boyunca dans ediyor ve bu dans insanı büyülüyor.. Gündelik hayatta da Edebiyat ve Tarih zaten birbirinden ayrı düşünülmez ama bu kitap da tam olarak bunu kanıtı olmuş. Evet yer yer biraz ütopik olsa bile zaten kitabın tamamında tanrılardan bahsediyor o yüzden bu pek de göz önünde tutulacak bir şey değil ki Kadeş antlaşması zamanı , Hititler dönemi zaten insanların kendi eşyalarına bile bir şeyler takıştırıp tanrı dediği dönemdi, bu pek göz önünde bulundurulmamalı. Öbür yandan ise Ninatta'nın yaptığı pek edepli olmazsa da bunu sonradan tasdik eden Nuvanza ve arada kayıp giden iki hayat Manni ve Zitiş işte kitap tam analmıyla incroyable...Tarih ve Edebiyat ayrılığı: "Kati surette düşünülmez."... Ahmet ÜMİT'i ayakta alkışlıyorum Edebiyat ve Tarihin Efsanevi dansına bizi tanık ettirdiği için...
Ahmet Ümit
Ahmet Ümit
Ninatta'nın Bileziği
Ninatta'nın BileziğiAhmet Ümit · Yapı Kredi Yayınları · 20194,757 okunma
368 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
17 günde okudu
Orhan Pamuk / İstanbul
Değerli Orhan Pamuk bu kitabında İstanbul’un tarihi ile kendi çocukluk ve gençlik anılarını harmanlayarak otobiyografik bir roman oluşturmuş. Hayranı olduğu 4 yazardan etkilenerek anlatmış İstanbulunu. Bu yazarlar Ahmet Hamdi Tanpınar Yahya Kemal Reşat Ekrem Koşu ve Abdülhak Şinasi Hisar’dır. Kitap soluksuz okunabilecek bir anlatım ve açık bir dil ile yazılmış. Sonuna doğru Masumiyet Müzesi’ni okuyanların ve müzeyi ziyaret edenlerin heyecanlanacağına eminim. Çünkü o kitabın Orhan Pamuk’un kendi yaşantısına esinlenerek yazdığına emin oldum. Çok benzer olayları bu kitabında da anlatıyor. İstanbul’da anlattığı en ilginç olay ise, mimarlık fakültesinde okurken bile mimar olmayı istemeyip, çocukluğundan beri hep yaptığı resmin peşinden gidip ressam olmayı düşündüğü yıllardan sonra bir anda resimden vaz geçip bir anda yazar olmak istemesi. Herkese keyifli okumalar diliyorum.
Orhan Pamuk
Orhan Pamuk
İstanbul
İstanbul
İstanbul
İstanbulOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 20171,726 okunma
Reklam
Tarabya
Tarabyanın şimdiki gibi turistik lokantalar ve oteli ile ünlü bir gezi yeri değil, 100 yıl önce ünlü şair Kavafis’in çocukluğunda yaşadığı sakin bir rum balıkçı köyü olduğu zamanlar, oraya Therapia (iyileşme) dendiğini öğrendiğimde de belki bu yüzden fazla şaşırmamıştım.
Nişantaşı adı nereden geliyor
Nişantaşı semti adını, 18. yüzyılın sonları ile 19. yüzyılın başlarında reformcu ve batılılaşmacı padişahların üçüncü Selim, ikinci Mahmut’un spor olsun, keyif olsun diye boş tepelere nişanladıkları okların düştüğü, bazan da tüfekle vurdukları boş testilerin kırıldığı yeri işaretlemek için dikilen taşlardan alıyordu.
İstanbul
Ben doğmadan 102 yıl önce İstanbul’a geldiğinde şehrin kalabalığı ve değişikliğinden etkilenen Flaubert, bir mektubunda Constantinopolis’in 100 yıl sonra dünyanın başkenti olacağına inandığını yazmıştı.
Sayfa 14 - YkbKitabı okudu
Kutluk Hanzade Kültigin kıyam ve asayiş-i memleketi iade ile tahta biraderi Bin Kağan'ı iclas eyledi. Bu zat tengri tek tengride bulmuş ile Bilge Kağan yani göğe benzer ve gökte yaratılmış hakuk hakim Türk ünvanını aldı. Gayet insaniyetli, hürmetli, adil bir zat idi. Tedabir-i hakimanesi ile inhilali irtibat ve asayişe tahvil eyledi. Hükümetine kut ve şevket verdi.
Reklam
Şu mukaddimeyi bast etmemize sebep Türklerin medeniyetten mahrum, adeta tahrip belade memur bir heyet suretinde gösterilmesine mukabil bunların ta kurun-u uladan beri mütemeddin olduklarını ispat edecek bir abide-i tarihiyeden bahse yol açmaktır.
Almanlar hızla Moskova'ya yaklaşıyorlardı. Küçük bir kız çocuğu annesine yalvarıyordu: "Anneciğim ne olursun, beni geri doğur!"
Sayfa 227 - Cem YayıneviKitabı okudu
Yaşamlarımız hep geçmişin kopyası resmen;
Hititlerde koşu yarışı varmış. Yarışa 10 koşucu katılıyor. Kim birinci gelirse ona 1 mana (350 gram kadar) gümüş ile iki özel ekmek ya da birinci ve ikinci gelenlere asker elbisesi veriliyormuş.
Kanalizasyon sistemli bir uygarlık ayrıca;
Hititlerin temiz­liğe verdikleri önemi anlatan küçük bir öykü daha söyleyim sana: Kral bir gün sarayın mutfak personelini çağırmış. Onlara, "He­pinizi şimdi temizlik kontrolünden geçireceğim. Kim temiz ise işin­ de kalır. fakat kim kirli çıkarsa o karısı ve çocuklarıyla birlikte ölü­me gider" demiş.
Reklam
Böyle bi olay olsa ben de inanırdım :D
Bu Hititler çok garip insanlarmış. Yazdıklarına göre, yaşamla­rı, sihir törenleri, bayram törenleri, fallar, sihirler ve en önemlisi Tanrılar üzerine kurulmuş gibi. Tanrılar hep aralarında. Onları bir günah, bir suç yapsın da cezalandıralım diye gözleyip duruyorlar. Onlara Tanrıların bazen yardım ettiği de oluyormuş. Buna örnek olarak, Kral II. Murşili'nin, bir kralla savaştayken, bir yıldırım ge­lip düşman kralını öldürmesi gösteriliyor. Böylece Murşili savaşı kazanmış. Acaba, çok savaş yapmaları mı insanları Tanrılara ve fal­lara yöneltti?
Hititliler ağzının tadını biliyor :D
Annem, "Sumerlilerde bira, Hititlerde şarap önde ge­liyor. Onun için şarabın ve bağcılığın vatanı Anadolu deniyormuş" dedi. Bir de şarabı bira ile karıştırıp kokteyl yapıyorlarmış. Şarap sunmak için özel kaplar var. Bunların en başında gagalı testiler, ge­yik, aslan, boğa, el, yumruk şeklindeki kupalar geliyor.
Celal Bayar-Adnan Menderes dönemi;
Osmanlı padişahları yalnız ül­kesine toprak kazandırmak peşinde savaş yapmış. Asıl kendi halkı­nın yaşadığı Anadolu ile hiç ilgilenmemiş. Onları uyandırmak iste­memiş. Annem, "Bu kafa hala sürüyor. Yeni hükümet, Atatürk'ün is­teğinin aksine, halk uyanmasın diye, köy enstitülerini, halkevlerini kapattı" diyor.
Osmanlı padişahları da beğendikle­ri kimselere, içinde köyleri, tarlalarıyla büyük toprak bağışı yap­mışlar. Onlar aşiret reisi veya ağa olmuş. Toprakları içinde olan bü­tün köylüler onlar için çalışmış. Onlar da devlete vergi ve asker vermiş. Bunlar bugün de varlıklarını sürdürüyormuş. Demek ki, Hitit Devleti zamanındaki uygulama bugüne kadar gelmiş.
593 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.